Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KİMDİ O?

Resim
  2012 yılı, Kasım ayının soğuk bir kış günü. Sabah erken işe gitmek için uyandım, elimi yüzümü yıkadım ve üstümü giyinip evden çıktım. Kahvaltıyı iş arkadaşlarımla yapmak daha zevkli olduğu için işe erken giderim. Günün kahvaltılıklarını ben getirdim: simit, poğaça ve karper; yanında sınırsız çay. Ardından mesai saati başlar. Bu günü diğerlerinden ayıran hiçbir özelliği yoktu, her şey sıradandı.   İşten çıktım, sakin adımlarla durağa doğru yürüdüm. Otobüse bindim. Normalde indiğim duraktan 3 durak önce indim. Kendimi huzursuz hissettiğimde birkaç durak önce iner, eve gidene kadar sakinleşirim. Yürümek iyi gelir. Ama sakinleşmek için inmemiş gibiyim. Kaldırımda bir süre yalpalayarak yürüdüm ve yönümü köşedeki bakkala çevirdim. İçeri girip bir sigara almak istedim.   Bakkal, 50-55 yaşlarında, zayıf, kısa sakallı, benim boylarımda ve kafasının üstü kel olduğu için yandaki saçlarını üst kısma atan bir amcaydı. Dükkâna girdiğimde amcayla göz göze geldim. Gülümsedim, o da gülü...

Karanlığa Kahkaha

Resim
Yıl 2005. Adem amcam Motorola cep telefonu almıştı o gün. Benim için hayatın başladığı an belki de oydu. Ondan öncesi, başkalarının anlattığı anılar... Beni ilgilendirmeyen hikâyeler. Mesela adını bile hatırlamadığım bir halam, yıllar sonra beni gördüğünde şöyle dedi: “Ya iki yaşındaydın ya da daha küçük... Sağ elini sobada yakmıştın. Biz buz ararken, yoğurt mu sürsek doktora mı götürsek derken, seni odada tek bırakmışız. Döndüğümüzde bu kez sol elini de yakmışsın. Elinde buz, gözünde yaş, iki eline baka baka ağlıyordun.” Ben hiçbirini hatırlamıyorum. Ama bu hikâyeye inanıyorum. Çünkü ben olsam, sağ elim yandığında kendi kendime “Bu, sol elim de yanacak demek değil,” derdim. Hep öyle düşündüm. Hayatım boyunca doğruyu, yanlışın içinden çıkararak bulmaya çalıştım. İçimden gelen sese güvendim. Düşüncelerimi susturmak için yaşadım belki de. Ve eğer gerçekten sol elimi de sobaya uzattıysam… bunu düşünerek yapmışımdır. Adem amcam Güngören’de otururdu. Bizim için ne yakın ne uzak bir yerdi. N...

İtimadın Resmi Tatil

Resim
     Biz bir blog sayfasıyız. Kendi halinde. Esasında twitter da bir blog. Blog dediğin yer bir iç dökme yeridir. Twitter ise öylesine rezil insanların içiyle dolu ki, orası güneş görmemiş rutubetli bir bodrumdan hallice.       Fikir beyan edenler var bir de. Hepsi düşünceyi tırpan gibi biçmeye çıkmış; ağızlarında bilgi değil, ezberle bilenmiş mermiler. Aynı kitabı taşıyanlar, hangi satırı farklı gösterebilir ki?       Ya ünlü olsaydım diye düşünüyorum. Korkunç bir sürü var karşında. Bu koyunlara itiraz etmek bile yorucu. Çünkü herkes bir fikre sarılmış boğulmak üzere. Sen sadece nefes almak istiyorsun ama o da lüks artık. Nefes alırsan, konuşmak zorundasın. konuşursan anlaşılmak... ve anlaşılmak istemiyorsun. çünkü seni anlamaya çalışanlar seni kendilerine benzetmeye çalışıyor.       Ünlü oluyorsan tütüne başlamak biraz cazip… ama içinden geçen dumana hâkim olmalısın. Seni sen yapan her şey, sigarasını yakan birinin ...

İşimize Bakalım

Resim
Seneler önce sinemayla ilgili fikirlerimi değiştiren bir şey oldu. Bir senaryo atölyesine gittim. O sıralar bana son zamanlarda izlediğim filmleri soran hocama verdiğim cevap hocamı çok da memnun etmemişti. Çünkü izlediğim filmler şimdi durup düşündüğümde bir şey anlatmayan aslında bomboş filmlerdi. Neymiş efendim, insanın iç sancısını anlatıyormuş. Neymiş efendim insanın yolculuğuymuş falanmış filanmış. Saçma sapan şeyler. Hocam tabii bunu böyle dile getirmedi. Bana daha somut filmler yazmak istediğini beyan etti. Ve biz işimize bakalım dedi. Tabii bunu senaryo atölyesi boyunca sık sık tekrarladı. Bana gelince… O zamanlar aslında çok da ayakları yere basabilen biri değildim. Çünkü ayakkabı alabilecek param yoktu. Ayakkabınız yokken bunu başarmak tahmin edersiniz ki oldukça zordur. Ama en nihayetinde hocamın ne demek istediğini çok iyi anladım. Biz insanlar olarak konuşmayı çok seviyoruz. Konuşmak bir yetenek ya. Dil bizi diğer canlılardan ayırıyor ya. Ama bu güzel özellik çoğu zaman...