Monolog
Bekliyorum. Bir türlü kendimi kaybedemiyorum. Yüzümün ne halde olduğundan haberim yok ama rengimin gittikçe açıldığını hissediyorum. Ellerimi güç bela kaldırıp avuçlarıma bakıyorum, kıpkırmızı. Sokak lambası sırtımı yasladığım duvarı aydınlatıyor. Yanımda bir çöp konteyneri. Leş gibi kokuyordur herhâlde -ben bilmem- burnum pek koku almıyor. Karnımdaki yarıklardan kan süzülmeye devam ediyor. Ne hayal kurabiliyorum ne bir şey düşünebiliyorum. Acaba insan ölmeden önce ne düşünür? Ben bekliyorum sadece. Nefesim kesiliyor. Ölüm, yaşarken rastladığım hiçbir tarife benzemiyor. İçime dayanılmaz bir korku salıp bir yandan da beni rahatlatıyor. Sabırsızlanıyorum. “Sizi ciddiyete davet ediyorum.” Suratımdaki sinir bozucu sırıtış bir anda kayboluyor. Diplomalar, sertifikalar, belgeler istiyorlar; çıkarıyorum. Fazla yer kaplamıyorlar. Zaten pek etkilenmiş de görünmüyorlar. En istemediğim şekilde sınanıyorum. Dağarcığımda olmayan kelimeler duyuyorum tekrar tekrar. Çalışmadığım konulardan sorular b...