Sözlerime ''Gözlerimin önünde canlar gitti. Cenneti sordum yitirdiklerime, cevap alamadım duyamadım onları'' diye başlasaydım herkesten önce Mete Alper anlardı Sagopa'dan bir parça olduğunu. Buraya koyduğum herhangi bir fotoğrafın hangi dizi/filmden olduğunu en hızlı Habib Özi bilirdi. Mehmed Zahid komedinin ustasıdır. Onun için olsa gerek popüler olan hiçbir şeyi kaçırmaz. Tiyatro, tarih ve gezi üzerine bir yazı yazarsam en çok Ahmet Oğuz ilgilenirdi. Atıf Burhanettin içine kapanık olsa gerek yazılarını bile paylaşmayı tercih etmiyor. Bugün burada bu çıkarımları yapmamda en büyük pay sahibi olan, buradaki her birimizin hayatına küçük büyük katkısı olan ahmet cemil üstadımız. Hayatımdaki büyük değişimlerin baş kahramanı. Sözün güzeli ve eşyanın hikmeti üzerine bir yazı yazsaydım işte o zaman ahmet cemil abimi yakalamış olurdum.
Yedi güzel adam olmak haddimize değil ama her birimizin farklı hayatı, farklı tarzı ve güzel bir birlikteliği var.
Bilsem anlatırdım. Hep sonradan oldu haberim. Ben de büyümek istedim, büyüyemedim. Tanık olan değil bizzat yaşayan anlarmış bazı şeyleri, ben nereden bileyim. Ben doğru dürüst yaşamadım ki, anlayamadım. Yaş aldıkça çenem düştü, hiç yaşamadığım şeyler hakkında atıp tuttum. Bu böyledir, şu şöyledir, o işler öyle değil. Kalbim çatlayıp yarılır gibi olmadan nereden bilecektim o sözün aslında neden bahsettiğini? Kulaklarım cayır cayır yanıp da buz tutmadan anlayabilir miydim o sahneyi? Çok da iyi bilirim aslında bu şiirler bu filmler hep yalan dolan, ağlatmak için yapıyorlar milleti. Bunu bile isteye okudum izledim hep, neye yaradı ki? Başıma gelmeden bilemedim, hatta hazırlıklı bile değildim. Çok değil iki saniye önce kahkahalar atan dostum bir anda karşımda hüngür hüngür ağlamaya başlayınca hissedeceğim çaresizliğe karşı uyarsalar beni bir şey ifade eder miydi? Reddedilmeyi tadan bir başka dostuma vereceğim tesellinin lakırdıdan başka bir şey olmadığını anlatsalar bana, bu beni durdurur m...
Yıl 2005. Adem amcam Motorola cep telefonu almıştı o gün. Benim için hayatın başladığı an belki de oydu. Ondan öncesi, başkalarının anlattığı anılar... Beni ilgilendirmeyen hikâyeler. Mesela adını bile hatırlamadığım bir halam, yıllar sonra beni gördüğünde şöyle dedi: “Ya iki yaşındaydın ya da daha küçük... Sağ elini sobada yakmıştın. Biz buz ararken, yoğurt mu sürsek doktora mı götürsek derken, seni odada tek bırakmışız. Döndüğümüzde bu kez sol elini de yakmışsın. Elinde buz, gözünde yaş, iki eline baka baka ağlıyordun.” Ben hiçbirini hatırlamıyorum. Ama bu hikâyeye inanıyorum. Çünkü ben olsam, sağ elim yandığında kendi kendime “Bu, sol elim de yanacak demek değil,” derdim. Hep öyle düşündüm. Hayatım boyunca doğruyu, yanlışın içinden çıkararak bulmaya çalıştım. İçimden gelen sese güvendim. Düşüncelerimi susturmak için yaşadım belki de. Ve eğer gerçekten sol elimi de sobaya uzattıysam… bunu düşünerek yapmışımdır. Adem amcam Güngören’de otururdu. Bizim için ne yakın ne uzak bir yerdi. N...
Bu seninle değil benimle ilgili. Sen sadece bir sebepsin benim için. Beni bilirsin: tipi vasat, boyu kısa, kalıbı zargana. Hani şiddetli bir rüzgarda her an uçabilirim. Dışım içime sirayet etmiş, zavallının tekiyim. Sesimi çıkarıp hakkımı savunamam ama alttan almayı iyi beceririm. Ağzım laf yapmaz, zaten anlatacak pek bir şeyim de yoktur. Belki ‘iyi çocuk’ diye bahsederler arkamdan, kimseye ‘hayır’ diyemediğimden muhtemelen. Besbelliyim, merak edilecek bir şey yok hakkımda. Hep buralardayım, beni arayan eliyle koymuş gibi bulur. Elimden çok iş gelmez, ortalamanın bir tık üstünde veya bir tık altındayım. Ben dünyanın en tahmin edilebilir adamıyım. Kendimi aşağılayıp teselli beklediğimi sanma sakın, iyi özelliklerim de yok değil. Ama sen hep yetersizliğimi hatırlattın bana. Bende eksik ne varsa yüzüme vurdun. Oysa benim şikayetim yoktu, halimden memnundum. Rutinimden şaşmaz, evimden çıkmazdım. İnan bana ben böyle yıkık bir adam değildim. Beni sen bu hale getirdin. Seni görmeden hemen önc...
Yorumlar
Yorum Gönder