Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Maden Suyu

Resim
Hep kitap yazmanın hayalini kurmuştum. Kitap yazan arkadaşlarım falan vardı. Çevremdeki insanların çoğu kitapla uğraşmıştır. Ben de altta kalmamak için sürekli okurdum. Yazardım ama yazdığım hiçbir kitabı basmazlardı. Neyse dedim bu işte bir hayır vardır. İlham geliyor demek ki. Ben de ilhamı beklemeye başladım. Çeşitli mekanlarda beklemeye koyuldum. Bir hafta Beylikdüzü'nden Söğütlüçeşme'ye kadar metrobüsle gidip geldim. İlhamı insanları izleyerek aramaya başladım. Aramaz olaydım. Yağlı saçlarını cama dayayanlar kulübü mü, teyzelerin ve amcaların hayatları genç yaşta sona ermiş gençlerden yer isteme kulübü mü, metrobüse yetişmek için maraton koşanlar kulübü mü dersin? Bu maraton koşanlar kulübüne çok gülüyorum ya. Adam halı saha maçında bu kadar koşmuyordur. Defansa gel desen yüzünü buruşturur. Ama ortalığı yarıp, orta kapıda soteleniyor. Yağlı saçlarını cama dayayanlar kulübü, ne olur saçını yıka öyle daya ya da dayama kardeşim. Metrobüs sallanıyor kafan titremiyor mu sen...

Sonsuz Uyku

Resim
Duvardaki takvim yaprağının bir tanesini daha kopartmıştı babam. Git gide azalıyordu. Bazen unutuyordu ama ertesi gün geldiğinde iki tane birden kopartıyordu. İstemiyordum bunu yapmasını. Eğer o takvim biterse ölüyormuşuz. Bunu annem söylemişti. 'Bir gün o takvim bizim için bitecek ve öleceğiz' demişti konuşma arasında. Ölüm nedir diye sorduğumda 'uyanmamak üzere uyumak' demişti. İlk duyduğumda bir an önce ölmek istemiştim. Biraz düşündüm, ya kötü bir rüya görürsem. Bunu şansa bırakmamalıydım. Gördüğüm en güzel rüyada ölmeliydim. Bunu biz mi belirliyorduk? Takvim yaprakları birbir azalıyordu. Gün içerisinde çizgi filmlere dalıyor, fark etmiyordum azaldığını. Öğle saatlerinde kapımızın önüne biri gelirdi. Bir cuma günü onu beklerken sela okunmaya başladı. Sela ile eş zamanlı telefon çaldı. Telefona doğru baktığımda takvimde sadece bir tane yaprak kaldığını gördüm. Onu saklamalıydım ama çok yüksekteydi. Babam elindeki telefonu yere düşürmüştü. Yüzü donmuştu. Annem te...

Sana Sövgüler Hazırladım

Resim
Ben n’apacağım şimdi? Ne bok yiyeceğim? Nefesimi burnumdan mı yoksa ağzımdan mı almam gerek? Kalbim gümbür gümbür atıyor. Adımlarımı biraz yavaşlatıyorum. Neredeyse koşmaya başlayacaktım. Bir ses duymaya çalışıyorum ama kalbimin gürültüsünden başka bir şey duyamıyorum. Yapacak bir şey lazım bana. Sabit bir noktaya odaklanmalıyım yoksa bayılacağım. Normalde n’apılır bu durumlarda? Sigara mı yakılır, sarhoş mu olunur? Şuracıktan atlasam ölür müyüm yoksa sakat mı kalırım? Ben bu kumarı hayatta oynamam. Eve dönüp banyoda bileklerimi kessem... Bu da olmaz lan şaçmalama. Sahi ben nasıl geldim buraya? Ben bu hale düşecek adam mıydım? Benden gamsızı, kedersizi yoktu güya. Olmazsa olmazlarım yok sanırdım. Meğer eksikliğini hissettiğim ne çok şey varmış. Etrafıma baktığımda büyük anlamlar bulamaz, yaşadıklarımı pek ciddiye alamazdım. İntihar hayatı ciddiye alanların işiydi. Bense genç yaşımda vazgeçtim hayatla kafayı bozmaktan. Ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası. Büyük ideallerim yoktu...

Gülünç Bir Adam

Resim
Hayatının çoğu zamanını insanları incelemekle geçirdiğinden kendi yaşamı hakkında kararlar vermekte gecikiyordu. Hele bir de o gün içerisinde gördüğü herhangi bir insanın hatasına tanıklık etti mi; içten içe ona kin duyardı. Hatta hayalinde mahkemeler kurup onu cezalandırdı. İçten içe mutluluk hissederdi. Bir ürperti ile bu hayallerinden uyanırdı. Günlerin çoğunu bu şekilde geçirirdi. Kendisine saygısı olmadığını düşündüğü insanlara 'insancıklar' derdi ve onlardan söz ederken alaycı bir tebessümde bulunurdu. Bir işte başarılı olmanın getireceği tebrikleri istemiyordu bile. Sahte bir yaşam gibi geliyordu ona bir sistemin içerisinde bulunmak. Bir gün birini öldürdüğünde katil olduğu için değil de onlardan biri olmadığı için yargılanacağını düşünürdü. Çoğu kişi ona delirmiş gözüyle bakıyordu. Kardeşinin öldüğü gün düşünmeye başlamışlardı onun delirdiğini. Kardeşinin öldüğünü duyduğunda gülümsemişti. Sonra bir an duraksadı ve kendisini toparladı.  Cenaze tö...

Cenk

Resim
Ben kötü biriyim lan. Size samimi söylüyorum. Dilimden ne küfür eksik olur ne de ağzımdan sigara. İnsanların yüzüne gerçekleri söyleyemem, bilirim yine de söyleyemem, dıştan nasıl göründüğünü anlatmak isterim yüzüne doğru gözlerine bakarak konuşmak isterim ama kalbini kırmadan ruhunu incitmeden anlatmak isterim. Yalnız anlatacaklarımın dış görünüşle alakası yok. Eylemleri, fikirleri, duyguları önemli. Beni dinleyen biri olsaydı eğer içimden geldiği gibi güzelce, usulca konuşmak isterdim. Bana soracak olursanız kimsiniz diye. Başta dedim ya ben kötü biriyim. İçimde iyi ve kötünün savaşını veriyorum. Kötülüğün ağır bastığına eminim ama dışarıdan bakıldığında iyiliği temsil ettiğimi bilirim. Son nefesime kadar iyiliğin ve kötülüğün savaşını vereceğim. Beni dinleyen biri olsaydı bunları söylerdim. Beni dinleyen birisini bulacağım ve bunları söyley eceğim.

Bitmesin

Resim
Bütün güzellikler bir zamanlar büyük ihtimallerdi. O ihtimallerin içinde rengârenk bir gökyüzü vardı. Çıkılan uzun yollar ana yurdu ile biterdi. Kalabalık bir aile. İkindi sonrası kurulan sofralar uzar giderdi. Yapılan her şeyin, geçen her ânın tadı bir başkaydı. Şimdilerde o zamanlara ait tatları bir anlığına yakalayabileyim diye etrafıma bakıyorum. Bana geçmişi hatırlatan şeylerin peşinden gidiyorum. Bir şeylerin peşinden gitmenin ne derece doğru olduğunu düşünmeden. Şikayetim kendimden kendime. Değişen hayat algılarımın basitleşmesine. Hiçbir şey bir anda olmadı tabii ki. Zamanla döküldü üzerimdeki güzellikler. Değişecek bunlar da. Değişecek zaman algım da. Sıkıştığım bu şimdinin içinden çıkıp daha geniş zamanlara geçiş yapacağım. İşte o zaman bitmeyecek hiçbir ân. Bitmesin.

Uzun Yolun Hükmü

Resim
Yolların, üzerimde çok hakkı var. Yıllar geçiyor ve ben yolda olmaktan vazgeçemiyorum. Nasıl vazgeçilir ki yolda olmaktan. Günde ortalama 150 kilometre yol yapıyorum. Aynı gün içerisinde birçok şey yaşıyorum. 1 günü 3 gün gibi geçiriyorum. Şikayet ettiğimi zannetmeyin. Halimden memnunum. Merak ettiğim şu ki acaba yolun hakkını verebiliyor muyum? Yoo yeterince hızlı gitmekten bahsetmiyorum. Acaba üzerinden geçip onlara kendimi taşıtan ben, her bir kilometrenin hesabını verebilecek miyim? Onların beni taşıması ne kadar güzel bir lütuf. Yol sanki olgun bir insan gibi başını selam eder gibi eğerek beni karşılıyor her defasında ve hiç şikayet etmiyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Her sabah ve her akşam. Sanki uslu bir çocuk gibi. Orda öylece oturuyor. Sesini çıkarmadan yolcuları bekliyor. Onları taşıyor ve görevini yerine getiriyor. Onun hükmü bu. Böyle hüküm koyuluyor hakkında. Ama ceza gibi değil bu. Ödül gibi. Yapması gerekeni yerine getirdiği için mutlu. Huzurlu ama mağrur bir yandan d...

Kötülüğün Portresi

Resim
Küçüklüğümde emekli olmak isterdim. Zaman içerisinde fikirlerim değişti. Hırsız olma fikri beni heyecanlandırmaya başladı. Bir yaz sabahı bakkala giderken gök yüzüne baktım. İlk defa bana bir şey söylemeye çalışıyor gibiydi. Parçalı bulutlar arasında, arada sırada kendini gösterip bizi ısıtan güneş gözlerimi kamaştırıyordu. Bu durum gökyüzüne bakmamı engelliyordu. Bakkal evimize birkaç dakika uzaklıkta olsa da babamın ekmek almak için verdiği paranın üstü ile aldığım çikolataları bitirmek için yolumu uzatırdım. O gün bakkaldan çıktığımda gökyüzünü büyük bir bulut kaplıyordu. Buluta bakarak yürümeye başladım. Biraz yürüdükten sonra bulutun beni takip ettiğini düşündüm. Hangi yöne dönsem bulut da o yöne doğru hareket ediyordu. Ne zaman dursam bu sefer beni takip etmiyor gibi göstermek için kendi yoluna devam ediyordu. Biri beni takip ederken hırsız olamazdım. Hem hırsızın ne yaptığı hakkında pek bir fikrim yoktu. Bir olaya şahit olmamla birlikte öğrenmiştim hırsızların varlığını. ...

Değişim

Resim
Ali 40'ına yeni basmış üç çocuk babası bir esnaftı. Usta çırak ilişkisi ile yetişenlerden değildi. Çocukluğunda çalışkan ve gelecek adına umut veren biriydi. Ailesi eğitimi için elinden gelen bütün fırsatları değerlendiriyordu. Babasının ilgisi daima onunlaydı. Kıt kanaat geçinmeye çalışsalar da Ali için gerektiğinde babası, pazara çıkıyor köyden getirdiği ürünlerin yanı sıra toptancıdan aldığı temizlik malzemelerini satıyordu. Ali de ailesinin bu çabalarına layık olmak için çabalıyordu. Hayalleri arasında öğretmen olmak vardı.Liseyi bitirdikten sonra üniversite okumak için şehir dışına gitti. Derslerinden sonra lokantada günü birlik işler yapmaya başladı. Çalıştığı lokantaya gelen evsizlerin durumuna sürekli isyan ediyordu. Onların da hayat içerisinde bir yerinin olmasını istiyordu. Üniversitesini bitirdikten sonra memur olmak için sınavlara katıldı. İstanbul'a öğretmen olarak atandı.Maaşının bir kısmını ailesine gönderiyordu. Bir süre sonra İstanbul'da İktisat b...

Başkalarının Savaşı

Resim
“Her zamankinden.” dedim bakkala girince. Bakkal şıp diye anladı neyi kastettiğimi. Elini sigara bölmesine her sabah aynı saatte aynı şeyi yapmanın alışkanlığıyla uzattı. Ben terk edince dükkânı, hiç düşünmemiştir herhalde arkamdan bu alışkanlığının daha ne kadar devam edeceğini. Benimse zaten umurumda değil, sigaramın tadını çıkarmaktayım. Neden umurumda olsun? Her gün aynı işleri, aynı şekilde yapmanın ne gibi bir zararı olabilir? Hem dünüm bugünüme ne kadar benzese de, bu hiçbir şeyin değişmediği anlamına gelmiyor ki. Ben başkayım bir kere. Dünkü ben yok artık. Dün mesela bunları düşünmüyordum. Bambaşka şeyler vardı aklımda. Hayatın ve ölümün anlamını düşünmüştüm ve bir neticeye varmıştım. İnsan nasıl yaşıyorsa öyle ölecekti, öyle ölmeliydi de zaten. Hayatı boyunca önem verdiği her şey ölümünde anlamını bulmalıydı. Kimse bir davası olmadan yaşamamalıydı. Uğruna yaşanacak bir dava yoksa ölünce anlam kazanacak bir şey de yoktu. Bakkaldan çıkıp otobüs durağına doğru yürürken bunları ...

Düşünseli

Resim
Allah = Huzur Peygamber = Yaşam Çocuk = Masum Yağmur = Gözyaşı Şimşek = Öfke İnsan = Günahkar Kadın = Nefis Para = Zalim Kalem = Silah Hayat = İlim Su = Berrak Çınar = Olgun Toprak = Ahiret Kuş = Özgür Adem = Pişman Nefes = Ölüm Zaman = İsraf Aşk = Sadık Vicdan = Şeref Zahmet = Rahmet Emek = Tevekkül Şükür = Namaz Ahlak = Terbiye Mehmed = Vasat

Neden mi Buradayız?

Resim
Çok sevdiğim ve defalarca okuduğum bir kitap var. İsmi Martı. Kabaca bahsetmek istiyorum.   Martı Jonathan kendini süredeki diğer martılardan farklı görür. Sürüdeki martıların tek derdi karınlarını doyurmakken bizim asi martımız yükseklerden uçmak, en yükseklerden uçmak istermiş. Derken asi martıyı sürüden atmışlar. O artık sürüsünden uzak yalnız bir martıya dönüşmüş. Bir süre sonra sürüsüne geri dönüp öğrendiklerini diğer martılara öğretmeye başlamış. Kendini yetiştirip özgürleştirdiği gibi bu güzelliği başkaları ile paylaşarak çok mutlu olmuş. Ve fark etmiş ki uçsuz bucaksız bu dünyada kendini sınırlayan martının yine kendisiymiş.  Evet belki bir şey öğretme vasfımız yok. Buraya yazdığımız yazılarla birlikte birilerinin düşünmesine vesile olabilirsek ya da ileride fikirlerimiz bir çocuğun kalbinde yaşayabilirse hala ne mutlu bize. En nihayetinde herhangi bir yazarlık, şairlik iddiamız yok. Kendi halinde, neşeli, şakacı delikanlılarız .

Aynı

Resim
Bu sefer kulaklığını cebinden çıkarmamıştı. Nedense bir istisna yapmaya karar vermişti. Genelde yola çıktığı andan ulaşmayı planladığı yere kadar müzik dinlerdi. Ama bu kez başkaydı, biraz daha farklı hissediyordu. Bir saat erken çıkmıştı yola. Köşeyi dönmeye hazırlanırken ezan okunmaya başladı. Bir anlık kararla köşeyi dönmedi ve camiye doğru yürüdü, adımlarını hızlandırdı. Akşam ezanı çabucak okunurdu, abdest alıp cemaate yetişmesi için çok az bir süresi vardı. Hızlıca abdest aldı ve camiden içeri daldı. Hafiften tebessüm eder gibi oldu. İmam namaza başlamıştı bile. Hemen safa girip tekbir aldı. Farz bitti, sünneti kıldı. Normalde tesbihata kalmazdı ama bu sefer başkaydı. Tesbih çekti ve imamın duasını dinledi. En son eller açıldı, fısıltılar başladı. Dudaklarını oynatmadan etraftakilere göz gezdirdi. Aklına kuracak cümle gelmedi. Oturduğu yerde bekledi, kalkası gelmedi bir türlü. İsteyecek çok şeyi vardı aslında. Ne okulu yolundaydı, ne işi. Bir zamanlar kafasında kurduğu hayaller...