Kötülüğün Portresi
Küçüklüğümde emekli olmak isterdim. Zaman içerisinde fikirlerim değişti. Hırsız olma fikri beni heyecanlandırmaya başladı. Bir yaz sabahı bakkala giderken gök yüzüne baktım. İlk defa bana bir şey söylemeye çalışıyor gibiydi. Parçalı bulutlar arasında, arada sırada kendini gösterip bizi ısıtan güneş gözlerimi kamaştırıyordu. Bu durum gökyüzüne bakmamı engelliyordu. Bakkal evimize birkaç dakika uzaklıkta olsa da babamın ekmek almak için verdiği paranın üstü ile aldığım çikolataları bitirmek için yolumu uzatırdım. O gün bakkaldan çıktığımda gökyüzünü büyük bir bulut kaplıyordu. Buluta bakarak yürümeye başladım. Biraz yürüdükten sonra bulutun beni takip ettiğini düşündüm. Hangi yöne dönsem bulut da o yöne doğru hareket ediyordu. Ne zaman dursam bu sefer beni takip etmiyor gibi göstermek için kendi yoluna devam ediyordu. Biri beni takip ederken hırsız olamazdım. Hem hırsızın ne yaptığı hakkında pek bir fikrim yoktu. Bir olaya şahit olmamla birlikte öğrenmiştim hırsızların varlığını. Üst komşumuz bir gece bağırmıştı ‘’hırsız var!’’ diye. O zaman öğrenmiştim hırsızın geceleri çalıştığını. İşini gizli yapması gerekiyordu aksi takdirde onu görenler bağırmaya başlıyor. Bulut beni takip ederken nasıl hırsız olabilirdim ki? Ben aslında hırsız olmak da istemiyordum. Sonsuza dek bu şekilde yaşamak istesem de ileride bir mesleğim olmalıydı. Bunu ben istemiyordum. İnsanlar büyüdükçe bir iş sahibi olmalıymış. Bense korkar olmuştum büyümekten. Büyüdüğümde de olaylar pek değişmedi. Çoğunlukla yaşadığım günün yarınından korkardım. Bir kaç kez hayatımı düzene sokmak adına uzun uzun düşünsem de düşündüklerimi yapmam yıllarımı alıyor ve hevesim kaçıyordu. Evet hevesim. Bütün bunları yazmama sebep olan şey.
Bulutların beni takip ettiğini düşündüğüm yıllardan bu güne değin isteklerime karşı koyamazdım. Hevesimin kölesi olmuştum. Öyle ki bir anlık hevesler uğruna yalanlar söyleyip, gizli işler çevirirdim. İstediğimi elde etmediğim zaman aynaya baktığımda, yapabileceklerim adına dehşete düşerdim. Bir zaman sonra bu heveslerin bana ait olamayacağını anladım. Beni yöneten bir güç vardı. Ben insanlara karşı ne kadar içten ve samimi davransam o da bana o denli kin ve nefretle bakardı. Öyle bir gün geldi ki ilk defa ikimiz de aynı fikrin bir parçası olduk. İkimiz de aynı şeyi istiyorduk çünkü ikimiz de aşık olmuştuk. İki zıt insanı bir araya getirecek duygu sevgiden başkası olmazdı. O kadar sevmiştim ki onun fikirlerinin beni yönetmesine izin verdim. Onun dediği gibi giyiniyordum. Hangi ortamlarda takılacağıma karar veriyor, birisiyle konuşmak durumunda kaldığımda onun cümlelerini kullanıyordum. Bir zaman sonra o kadar değişmiştim ki artık o ve ben yoktu. Bütün bedenimi esir almıştı. Benim tek yapabildiğim komutlara uymaktı. Henüz beni esir almadan önce içimdeki korkunç kötülükleri, artık bir bir yapar olmuştum. Beni bu durumdan kurtaran yine aşktı. Herkesi kırıp döken ben sadece sevdiğimin karşısında duruluyordum. ‘’Neden onu düşündüğümde, gördüğümde, sesini duyduğumda ölmek isterken yaşamaya ikna oluyorum?’’ dediğinde ‘’belki de sana her ikisinin de anlamsız olduğunu anlatmaya çalışıyordur.’’demiştim. Demiştim diyorum çünkü artık o ruhumu ve bedenimi terk etti. Yalnız ve çaresizce geçmiş hatalarımın acısını çekiyorum şimdilerde.

👌🏻
YanıtlaSilEmeğine sağlık.
YanıtlaSil👌🌷
YanıtlaSilvaziyet alın, buralar değerlenecek.
YanıtlaSil