Bir Şehrin Uzak Semtleri Gibi Gözlerin*
İsmet Özel’in annesinin uyuşmuş ayağını harekete geçirmek için söylediği “kalk düğüne gidelim” sözü, şairin en güzel şiirlerinden birine başlık olmuştu. Şiirin etkisi bir yana bu sözün etkisi bende hep hüküm sürmüştür. Tabii İsmet Bey’in şiirlerinin hayatımın her aşamasında farklı şekillerde anlamlarına doğru usulca akıp gitmesi ve benim her adımda şiirin içinden dizelerle yaşıyor olmam kimseyi ilgilendirmeyebilir. Ancak şiirin, sözün ne olması gerektiğini her defasında anlıyor oluşum beni şiire bir adım daha yaklaştırıyordu. Yaşadığım dönüm noktalarında şiire/İsmet Özel şiirine tutunurken bana lazım olan şeyin ne olduğunu anlıyordum: uyuşan yerlerimi harekete geçirmek.
Uyuşan yerlerini
harekete geçirdiğinde başlıyor hayat. Uyuşukluğun lüzumu var mı? İnsanı uyuşukluğa
iten hiçbir şeye tahammülüm yok.
Lisedeyken yani 15-16
yaşlarımda hayatı anlamaya çalışırken kendime bir yol bulmuştum: sevmek. Ben
çok güzel sevebiliyordum. Böyle bir özellik olabilir mi Allah aşkına. Güzel sevmek.
Sanıyorum ki herkes böyledir. Hem niçin böyle olmasın ki. Sevmek insanı söyletiyordu.
İlk yapmak istediğim kalemi alıp duygularımı kâğıda dökmek oldu. Yazdım, yazdım,
sayfalarca yazdım. Ne kadar etkisiz bir eylem olduğunu anlamam çok uzun zaman
aldı. Lisenin spor salonunda bulabildiğim tek boş vakitte kendimi rekabetten
kurtarıp uyuşukluğa atan şeylere adım atıyordum: kendini açıklamak. Halbuki
bunlar tam anlamıyla kadınlar içindir. Yani kadınlara yapılan şeyler değil, kadınların
yaptığı şeylerdir.
O zamanlar bir şehrin
uzak semtlerini oralar sanıyordum. Şehrin merkezine yarım saat uzaklıkta olmak
kendimi uzakta hissetmem için yeterliydi. İnsanın kendini uzakta hissetmesi
için mesafeye ihtiyacı varmış gibi sanki. Mesafelerin engellediği şeyler vardı
elbet. Ama beni ve yapacaklarımı engelleyen şey ne mesafeydi ne uzaklık ne de
nasipsizlik. Beni engelleyen şey, gözlerdi.
Yıllar sonra bir şehrin
evet uzak semtlerinde bulundum. Hem de en uzak semtlerinde. Üstelik bunu her
gün o şehrin merkezine gitmek zorunda olarak doya doya hissettim. Uzaklığı da
mesafeyi de gözleri de.
Bir şehrin uzak semtleri
o şehre ait midir bilmiyorum. Ben olmadığını gördüm. Ama insanlar gibi semtler
de bir yere ait olmak istiyorlar. Diyorlar ki ben de varım. Var olduklarını
gördüm. Ama yine de sormadan edemedim. Ben nereye aittim? Gözlere mi şehre mi
uzak semtlere mi? Anladım ki ait olduğun yeri aramaya aittim ben. Çabaya,
mücadeleye, öğrenmeye, çalışmaya.
*Kalk Düğüne Gidelim,
İsmet Özel
Yorumlar
Yorum Gönder