ÇOK BİLİNMEYENLİ DENKLEMLER!
Bir hastane bahçesindeki kafeteryadayım. Ortadayım! Bir tarafımda ölüme yakılan ağıtlar, bir tarafımda doğuma gelen neşeler... Sahi, ben tam olarak bu denklemin neresindeyim? Matematiğim her daim kötüydü. Bundandır herhalde, denklemlerden hiç anlamam. Anlayamadığım için de neresinde olduğumu kestiremiyorum.
Bana şimdi ne gerek? Matematik mi, yoksa yaşanmışlık mı? Bir problemin kendi içinde başka bir problem doğurması onun doğası gereği mi, yoksa benim mi iş bilmemezliğim?
Mesela, hastanenin içinde mi olmak, yoksa dışında mı olmak önemli? Bak, bu da bir problem ve yine kendi içinde ayrı problemler barındırıyor. Mesela, hastane içinde olmak önemli desek, bu sefer de hasta yatağında mı yoksa refakatçi koltuğunda mı olmak diye bir problem ortaya çıkıyor.
Bir tek, ikisinin de çok rahatsız edici olduğunu biliyorum. Ama işte, bu da durmuyor; o da bir problem çıkarıyor: Hasta yatağında nasıl yattığına (sağlam olarak mı, hasta olarak mı), ya da nasıl yatmaya çalıştığına dair...
Çok bilinmeyenli denklemler hakkında yapay zeka şu edebi tanımı yapmıştı:
“Çok bilinmeyenli denklemler, hayatın sessiz bilmeceleridir; her bilinmeyen, görünmez bir düğüm, her eşitlik ise o düğümleri çözmeye yarayan ince bir iptir. Bir yanda, bilinmeyenlerin gölgesinde saklanan sırlar, diğer yanda çözümün berrak ufku... İnsan bu denklemlerde ya hakikatin izini sürer ya da bilinmezliğin çöllerinde kaybolur. Onlar, zihnin labirentlerinde yol alırken sabrı, merakı ve incelikle düşünmeyi fısıldar. Her denklem, cevabı buldukça büyüyen bir hikâye, insan aklının kaostan düzene uzanan sessiz bir senfonisidir.”
Peki, gerçek hayattaki çok bilinmeyenli denklemlerin tam karşılığı nedir?
Yorumlar
Yorum Gönder