Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neydi O Sözler

Resim
  Neydi O Sözler Neydi o sözler, acı bile çekmeye takati kalmamış bedenimi derinden etkileyen... Üsküdar sokakları, nedensiz, sonuçsuz yürüdüğüm, gündüzü kaos - gecesi sahil sesi belki birazda sigara dumanı. Dertsiz mi değildik nedir bu düşümcesizliğimizin sebebi, kimsenin kimseye güveni kalmadı. Nedensiz yaşıyoruz artık hayatı, yarınımızın yaşamak için bir nedeni yok. İşte bu yüzden takatsiz kaldım yarınlarıma, sessiz ve düşüncelerle dolu. Kafamın içi karanlığın sınırlarını  zorluyor sanki. Eskiden gözlerimi kapattığımda karanlıkta kalmazdım hayallerim aydınlatırdı önümü. Şimdi ise ıssız yel esiyor karanlığın odalarında, üşüyorum. Artık düşünmüyorum geleceği kurabileceğimizi. Terk etti bizi umut, çıkarken kapatmayı da ihmal etmedi sevginin ışığını. Patlattılar yarınlarımızın sokak lambalarını. Ne elimizden tutacak birileri kaldı ne de elinden tutabileceğimiz insanlar. Yürüyoruz öyle lambası patlak sokaklarda sessizce. Gece karanlığı, deniz bile göstermiyor ufkunu, görebildiği...

Aynı Çizgi Üzerinde Yürümenin Zorluğu

Resim
 Yıllar önce bir programda izlemiştim. Eğer bir insan bir ormanda yolunu kaybederse ne yapmalı, hangi yöne yürümeli?  Diyordu ki işin uzmanı olan kişi, kendine bir yön belirlemeli ve o yöne doğru dümdüz yürümeli. Önünde sonunda ormandan çıkacak ve kurtulacaktır.  Amaaa. İnsan dümdüz ilerlemek konusunda fevkalade sorunlu bir canlıdır. Çünkü yürürken muhakkak ama muhakkak bir süre sonra sola doğru kaymaya başlar. Bu yüzden bir 5-10 dakikada bir durup bir adım sağa yan bir şekilde atmalı ve çizgisini düzeltmeli. Bu sayede düz bir çizgi üzerinde yürümesini sağlamalı. Buradan sağ-sol üzerine siyasi bir anlam çıkaracak değilim. Öyle bir niyetim yok. Benim derdim insanın kendisiyle.  Dosdoğru olup bildiğimiz yolda yürümek bile ne kadar da zor. Halbuki çok basit. Ama ne olursa olsun kendimizi belli aralıklarla düzeltmeye, yenilemeye ihtiyacımız var.  İnsan gerçekten hayret ediyor.

İnsanın Hüsranla Olan Kardeşliği

Resim
İnsanın hüsran kelimesiyle sadece bir kafiyeden kaynaklanan bir akrabalığı mı var? Zannetmiyorum. İmam Şafii Hazretleri üç ayetten oluşan Asr suresi için bu bize yeterdi diyor. Ve Asr suresinin ilk cümlesi şu, insan hüsrandadır. Şunları şunları yaparsan kurtulursun, diğerleri de hüsranda olurlar demiyor Allah. İnsan diyor, hüsrandadır diyor. Ben hüsranı damarlarımızda dolaşan kan gibi görüyorum. İnsanın zamanın içinde akması gibi görüyorum. Dışına çıkmanın imkânsız olduğu şey olarak görüyorum. Ama bu imkânsızlığı ancak bazı şeylerle durdurabiliriz. İnsan bir akışın içinde. Herkes ama. İstisnasız. Bu akış insanı kaybetmeye, zararda olmaya, eksilmeye, hatta cehalete götürüyor. Cehalet, Resulullah’ın en büyük düşmanının lakabıydı ve hiç de bilgisiz bir adam değildi. Hatta hikmetin babası olarak görülüyordu. Ama cehaletin bilgiyle, parayla, makamla bile kurtulabilinecek bir şey olmadığını gördük, öğrendik. Herkes hüsrandadır denirken, herkes cahildir diyor Allah. Herkes kaybediyor diyo...

İş Çıkışı

Resim
   İşten çıktığımda eve dönüş yolu her zaman zevklidir. Benim için öyledir yani. Çalıştığım yerin konumu olabilir. Çünkü ara ara özellikle iş sırasında kafama dank ederdi. Sultanahmet'te çalışıyorum lan derdim işi bile daha katlanır hale getiriyordu. Hele bir manzarası vardı o manzaraya bir baktım mı bütün yorgunluğum giderdi. Hatta odalar boşsa odalarda yatmamıza izin verilirdi. Şansıma suit oda boşdu. Tabii yatakta yatmazdım çarşaflar bozulurdu, çek yatta yatardım. Tam yatıcam ulan dur be şu İstanbulu yatmadan izleyeyim derdim. Tekrar yatardım hop bir daha kalkıp solumdaki pencereye bakardım vay be yatmadan Ayasofya'ya bakıyorum derdim. İş yorgunluğunu unutup uykuya dalardım.   Akşam çıkışı olduğunda Veznecilere kadar sallana sallana yürürdüm. Tarif edilmez bir tat bırakırdı ayaklarımda. Beyazıt meydanına girerken sol tarafta ağaçların altında hacı amca olurdu, koku satardı bu hacı amca. Önceki zamanlarda geçtiğimde şöyle bakar hayırlı işler der öyle geçer giderdim...

Ceket Giymenin Hükmü

Resim
Bugün hangi bir hocaefendiye sevgili hocam ceket giymenin hükmü nedir diye sorsam acaba bana ne tür bir cevap verir. Verdiği cevap beni bizi bici ne kadar tatmin eder. Yahut bu ne saçma sapan soru kardeşim bu konuda ayet hadis icma kıyas yok ben bu soruya nasıl cevap vereyim şimdi der mi. Ceket giymenin bir zamanlar çok önemli bir şey olduğunu düşünürdüm. Müslümanlığın sembolü gibi. Çocukken babamı ceketsiz gördüğümü hatırlamıyorum. Ceket demek baba demekti benim için. Ceket giymek büyümek demekti. Babam camiye giderken ceketini giyerdi. Ceket, cami giysisiydi. Kimse bilmez, babamın asıl adı Ahmet Bey’di. Ahmet Bey’in ceketi vardı. Erken yatar, erken kalkardı.   Ben de liseye başladığımda okulun saçma sapan bir üniformasını giymek zorunda kalmıştım başlarda. Liseye gitmeyi en çok da bunun için istiyordum. Ceket giyeceğimi sanıyordum. Saçma sapan bir hırka verdiler. Ama ben ceket giydim. Hatta öyle giydim ki hiç çıkarmadım. Beden eğitimi dersinde maç yaparken bile üstümde ceket ...

Neden Güreşmiyoruz?

Resim
10-11 yaşlarında falandım. Beden eğitimi öğretmenimiz bazılarımızı seçip bizi güreştirmek için bir turnuvaya götüreceğini söyledi. Fakat öncesinde lisans çıkartılması gerekiyormuş. Gereken işlemler yapıldıktan sonra turnuva için yirmi kadar öğrenci bir servise doluştuk. Güreşeceğimiz spor salonuna geldik. Burada öncelikle tartılmamız gerekiyordu. Hepimizi teker teker tartmaya başladılar. Ben de tartıldım tabii ki. Tam hatırlayamıyorum şimdi. Ama iki sikletin arası bir kiloda çıkmıştım. 40’lar ayrı 45’ler ayrı ise ben 43 kilo falan çıkmıştım. Tamam dediler sen 45’lerle güreşeceksin. Yirmi kadar öğrenci içinden teker teker mindere çağrılıyoruz. Herkes çıkıyor. 35’ler, 40’lar, 45’ler derken benim sikletim de geçti. Ama ben çağrılmadım. Geri kalan bütün arkadaşlar çağrıldı. Ama ben çağrılmadım. O gün çok ezildiğimi hissetmiştim. O kadar istemiştim ki güreşmeyi. Kendimi göstermek için bir fırsattı. Ama o fırsatı daha bulamadan kaybetmiştim. Kolay bir vazgeçiş yöntemi belki, biliyorum. Küsmü...

Bi’ Şey Olmaya Çalışmak

Resim
Kişisel gelişim cümlelerinden biri vardır ya hani. Yapmak istediğin şeyin peşinden git gibi bir şey. Doktor mu olmak istiyorsun? Git çalış ve ol. Yazılımcı mı olmak istedin? Hemen bir yazılım kursuna yazıl ve peşini bırakma falan. Esasında özünde doğrudur. İnsan bi’ şey olmaya çalışır, çalışmalıdır. Geçenlerde Twitter’da bazı insanların çocuk yaşlardan itibaren ne olmak isteyip de en sonunda ne olduklarına dair bir şeyler okudum. Neredeyse tamamı olmak isteyip de olamamış sanki. Her şey yarım kalmış. Ne kadar mutlu oldum. Hepimizin aynı olduğuna. Bi’ şey olmaya çalışmanın saçma olduğunu düşündüm hep. Gösterilen çabanın altında beni eviren kıvıran büken kıran şeyleri gördükçe üzüldüm. Ben dünyayı sizin istediğiniz kadar istemiyorum ki. Ama gel gör ki bu dünyada yaşamak çaba gerektiriyor. Yeterince çaba. Elimden gelen budur.    

Top Sana Gelmiyorsa Sen Topa Git

Resim
Küçük yaşlarda ben de her Türk erkeği gibi futbolcu olmayı hayal etmiştim. Futbol oynamak kendimi önemli hissettiriyordu bana. Çok önemli bir iş yapıyor gibi. İnsanlara liderlik etmek, topu yönlendirmek, oyunu verdiğim önemli paslarla değiştirmek filan acayip hoşuma giderdi. Ama yaşıtlarım kadar sert değildim 11-12 yaşlarımdayken. Erkek grubunun içerisinde siz bir yere konumlandığınızda o konumdan çıkıp başka bir kademeye geçmek oldukça zor oluyor. Eğer çalışkan ve efendi çocuksanız yırtıcı baskın çocuk olmak çok zor. Komikseniz mesela ve herkesle dalga geçiyorsanız efendi kademesine geçişiniz hiç kolay olmaz. Ben de çalışkan ve efendi çocuktum. Çalışkan ve efendi çocuklara sınıfın yaramaz serseri çocuğu-çocukları pek bulaşmak istemezler. Çünkü grup için lazım olan akıl çalışkan çocuklarda vardır. Ve serseri çocuk kafası çalışıyorsa çalışkan ve efendi çocuklardan faydalanmasını bilir. Bense her ne kadar yırtıcı olmasam da grubu manipüle edip yönetebileceğimi biliyordum. Ki çoğu zaman ö...

Terki Terk Etmek

Resim
Eskilerin bu konuda önemli bir sözü vardır. Temelde anlatılan mesele şudur ki insan kendisine zarar veren her şeyi terk etmelidir. Günahları terk etmek, yasak olan şeyleri terk etmek vs. Fakat öyle bir noktaya gelmeli ki insan, terk etmenin bile içindeki keyfiliği görüp terk etme fikrinden de vazgeçmelidir. Çünkü evet insan bir karakterdir. Ama insan kendi kafasına göre keyfi davranışları gösteren bir varlık değildir. Öyle ki terk etme hareketinin içinde bile insanın keyfiliğine dair bir tavır olmuş olabilir. Bunu gör ve her şeyi terk ettikten sonra terk etmeyi de terk et. Terk edilecek şeylere örnekler; Herhangi bir şeye duyulan taraftarlık (futbol takımı, siyasi parti gibi), ısrar etmek, her şeye muhalefet olmak, başka insanlardan bir şeyler beklemek, rızık korkusu, gelecek kaygısı gibi.    

Elem Beni Terk Etmiyor

Resim
  Kafamın içinde belli belirsiz yankılanan o klasik müzik. Notalar uçuşuyor gözlerimin önünden. Gözlerim kapalı. Uyuyor muyum uyanık mıyım bilmiyorum. Gözlerimi iyice kapatıyorum. Şakaklarım ağrıyor. Umursamıyorum. Gözlerim belli belirsiz aralanırken beynimin içinde yankılanan müziğin telefonumdan geldiğini fark ettiğimde bilincim yerine geliyor. Hissediyorum. Telefonu elime almaya çalıştığımda kaslarım ağrıyor. Güçsüzleşiyorum. Kaç saattir yataktayım bilmiyorum. Kalmak zorunda mıyım gerçekten? Benim işim gücüm yok, tabi ki zorunda değilsin diye feryat kopuyor içimden. Bir sağa bir sola sıkılıp duruyorum. Yüz üstü yatıp halıyı seyrettiğimde telefonum çalıyor. Hayatın anlamı, uyku, hayat, yaşadığım günler film şeridi gibi gözlerimin önünden akarken, telefon bir kez daha çalmaya başlıyor. Okkalı bir küfür savurup zor bela kalkıyorum yataktan. Tuvalete gitmezsem altıma edeceğim. Bir alışkanlık gibi telefonu komodinin üzerinden alıyorum. Yüzümü yıkadığımda kendime geldiğim...

Umutlu Günler Şimdilik Uzak Gibi Duruyor Ama Belki Uzansak Dokunuruz

Resim
       Merdivenleri tek tek çıkıyorum. Anımsıyorum da ilk okulda ikişerli üçerli çıkacak kadar heyecan doluydum. Yitirdim bütün heyecanları. Fıtık başlangıcı varmış. Doktor öyle dedi. “Ağır yük kaldırma çok da biçimsiz oturma.” Göz numaram büyümüş. Bunu doktor söylemedi. Git gide okuyamaz oldum tabelaları. Önceden olsa dert edinir koşardım doktora, tut ki heyecanımı yitirmişim görmek istemiyorum pek uzakları. Kalbim bin türlü yerinden darbe alır ben bulaşık yıkarım. Sen ölmüştün mesela faturalarımı yatırmam gerekti. Sokak kedilerinin sevilmeye ihtiyacı vardı ne biliyim atılması gereken çöpler vardı. Geç uyanıyorum. Kendiliğinden sönmüş bir sigaranın baş ucunda buluyorlar beni. Sabah güneşi vurmuyor eve. Bir sağa bir sola sıkılıp duruyorum. King Crimson açık Spotify’da ve beni en çok annem affetti. Onu düşünüyorum. Yaramaz, hayta bir oğluydum. Hayal kırıklıkları yaşattım durdum. Hayatım boyunca küçük ya da büyük yalanlar söyledim. Affet. Affetmek için sebep arama...

Beni Yine Anlamamanın Verdiği Kırgınlığı da Görmedin Sen

Resim
       Yola çıktığım zamanlarda fark ediyorum da çok farklı hayatlar var. Her otostop maceramızda ne hayatlar yatar. Kimi çocuğunu kaybetmiş buna alışmaya çalışır, kiminin daha yeni çocuğu olmuş babalık heyecanına kapılır.      Emrah’ın arka vokalliğini yapmış birisi durmuştu zamanında. Şimdilerde müzikten uzaklaşmış. Tasavvufa yönelip silip atmış geçmişini. İllegal işler yapana da ekmeğini taştan çıkarana da denk geldim şu yollarda. Onların hayatını dinlemekten çok kendi hayatım adına yenilikler duymak istedim. Beni yoldan almak için duran her araba kendimden kaçmak için yeni bir fırsat.      Yol boyunca kendi hayatımı yazar ve oynarım. Kimi zaman kitapları çıkmış bir yazar, kimi zaman bir gitarist olurum. Üç kardeşim olurdu bazen. Abim çok ünlü bir oyuncu belki ablam Amerika’da doktora yapıyor olur. Kendimi ve ailemi ne olarak tanıtıyor olursam olayım yolun sonunda bir köşeye sakladığım kişiliğime döner, yüzleşmek zo...

Ben Sana Git Demedim Ki

Resim
Hani mahalledeki parkta yağmur yağdığı için kaydırağın altına sığındığımız zamanlar vardı ya. Senin, oturduğunuz apartmana bakıp bakıp annem mi çağırıyor acaba diye tedirgin halde beni dinlediğin zamanlar. Beni gerçekten dinliyor muydun? Yoksa yağmuru kim döküyor diye mi soruyordun? Bir erkeğin kalbi kime aittir? Bir erkeğin ruhu kime? Bedenin kime ait? Ben sana git demedim ki. Bırak yağmur yağsın. Hani demiş ya şair, “A little rain doesn’t hurt anyone” biraz yağmur incitmez kimseyi. Başına düşen damlaların saçlarını acıttığını görüyorum. Her bastığın çizgide canının yandığı gibi. Ben sana git demedim ki. Bırak da geçsin ayakların kapılardan. Kapanan kapı olma. Uyku için kapanan gözler. Olma. Farkına var. Sen bu dünyanın kalbisin. Durursan biz de ölürüz. Ben sana git demedim ki. Hem neden öyle bir şey söyleyeyim? Sokağa adımını attığı andan itibaren harekete geçen bir organizmadır insan. Sokağa adımını at. İlla gideceksen de, dönmek için git.

Kim Olduğunu Söyleme Hakkı

Resim
Ne zaman bana kim olduğunu bilmediğini söylesen dilimin ucuna bir dünya cümle gelir ama ben susarım. Susarım çünkü kimseye kim olduğunu söyleme hakkım olmadığını düşünürüm. Çünkü ben insanların başkaları hakkında söz söyleme tasarrufu olmadığını bilirim. Ne zaman kim olduğuna dair bir fikrin olmadığını görsem aslında bir fikrin olduğuna dair ikna olurum. İnsan, denize çıkan yollar değildir. İnsan, deniz de değildir. İnsan oradan oraya yuvarlanan bir rüzgârdır, havadır. Toprak gibi şekilden şekle bürünebilir. Su gibi akar, bazen durulur bazense coşar gürül gürül akmak ister. İnsan ateş gibidir, yakmak ister herkesi ama aynı zamanda cama şekil verir, değiştirir çevresini. Sen benim güreşmekten usanmadığım çocuksun. İçindeki heyecanı hiç sönmeyen.    

Bir Yıldız

Resim
  Geceye bırakıyorum kendimi hangi yıldız kapacak beni hadi bekliyorum. Şimdi bir yıldız göz kırptı boş hayallere kapıldım, uçakmış bu. Yirmi beş yaşına geldim hala uçağı yıldız sanıyorum. Söylesenize niye büyüyoruz yirmi beşinde çocuk kalmak istiyorum. Söyleyin yetişkinlere yıldızları bulsunlar. Boşa kürek çekmek istemiyorum hayallerime kavuşmak istiyorum. Bir sürü yıldız varken bir yıldızı seçiyorum hayallerim gibi. Çocuk kalıyorum ve bütün hayaller benim oluyor. Yetişkin olmaktan korkuyorum çünkü yıldızı uçak sanıyorum.   Söyler misin doktor? Umut hapların var mı ellerinde? Gözlerin ve sözlerinde olurdu haplar yerine aç mı tok mu sen karar ver doktor. Sarı saçlı mavi gözlü doktor lütfen beni evime yolla.  Gözlerim kapalı gökyüzüne baka baka yürüyorum bir iki adımda sendeliyorum. Hangi kuşun sesini seçmem gerekiyor. Kargalar endişelendiriyor beni. Diğer kuşun adını bilmiyorum. Diğeri genç bir kızın sesi güzel mi bilmiyorum gözlerim kapalı.  Kamburumu içeriye s...

Gürle Genç Dostum Gürle

Resim
  Gürle genç dostum gürle. Kaleminle gürle sesinle gürleyemiyorsan. Bir bakışla gürle. Yorgunluktan bir yerin sancıdıysa eğer oraya gürle. Gürle genç dostum gürle. Yapmak isteyip de yapamadığın ya da yapmadığın şeylere gürle. Gökyüzünde martılara, kuşlara, balkonlardan kırmızı renkte güllere gürle. İçinde susturamadığın uyuşukluğa gürle. Ayakların nasırlı olsada diz kapakların daha parçalanmadıysa daha da gürle genç dostum daha da gürle. Sevip de söyleyemediğin kızlara gürle. Uyuz olduğun yumruk atmak istediğin delikanlılara gürle. Haydi genç dostum bir daha gürle. Kulağımdaki vesveseler genç dostlarım, kulağımdaki vesveseler, gürleyin onlara  

Şef

Resim
 Gitmem gerek bu şehirden şef. Herkes bu şehrin bir yerlerinden tutmuş da ben tutamamışım, ama öyle değil mi şef? Hiç bana öyle bakma gözlerinden belli oluyor. Bak sana bir şey demek istiyorum şef, sen sadece dinlesen beni hiç konuşmasan gözlerinle bile belli etmesen sadece dinlesen senden bunu istiyorum şef. Sevdiğim kitaplarda ki karakterleri de alayım gideyim diyorum, tabii şiirler de aklımda olacak ağır ağır çıkacağız bu şehirden aceleye mahal yok şef aceleye mahal yok. Bilmiyorum şef kalabalıktaki yalnızı oynamak istemiyorum, doğada kuşların bile özgürce uçabildiği yerleri görmeyi yaşamayı istiyorum haksız mıyım ama şef. Kuşlar şehirde rahat uçamıyo öyle değil mi ama. Aman şef sana da iyi ki bir şey belli etme dedik. Yazım kurallarına da uyuz oluyorum şef bunu da araya sıkıştırayım hazır sende bir şey söylemiyorken. Bavuluma bir kaç giysi, retro radyom, kitap ve defter sonrası şehirden ağır ağır çıkışta şef düşünebiliyor musun? Sakin yere gidiyorsun, temiz hava, doğa, kuşlar, ...

Kafamın İçinde Bir Senaryo Dönüp Duruyor

       Birkaç replik var aklımda. Bir adam var repliklerimi çalıyor. Neyse diyorum çok kuytu köşedeydi bu replik. Hem ben unutmuşum lafa girmeyi. Kafamda bir şarkı tutturmuşum gidiyorum. Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar. Bunu vasiyetime yazmak istiyorum. Beni götürün toprağıma demek istiyorum. Hayır bu benim mizansenim değil. Benim doğduğum yerde toprak yok. İstanbul'da betondan çok ne var? Toprak olan yerde doğanların sözü bunlar. Tunç olur kırmızı bir şeyler olur. Coğrafya dersim pek iyi değildi hâlâ bilmem toprak alüvyon mu oluyor yoksa toprağın taşınması mı alüvyon oluyor. Betona doğmuşum. Ne suçum var benim. Biriniz de çıkıp al kardeşim bak bu topraktır. Bak bu toprak bereketlidir. Bu toprağın özelliği şudur dokusu böyledir bak dokun demedi. Tekrar ediyorum bakınız elim ilk beton tutmuş. Anladık beton da beton demeyin sakın ama şunu diyin bir bitmedi betonarme karkas yapı malzemeleri işleri başkanlığı. Onlara bunu demekten çekinmeyin.      ...

Ben Kim Olduğumu Biliyor Muyum? 2

Resim
  Arkadaşlarımı, kardeşim dediklerimi güldürmeye çalışanım. Matematik sınavlarına çalışmayanım. Sevmediğim sınavlara sadece adını yazanım. Lisedeki güzel kızın hırkasını alan ürkek çocuğum. Evde hırkayı koklayan çekingen delikanlıyım. Hırkayı sırasına bırakan kalbi buruk çocuğum. Sınıfta kalma korkusuyla okulun köşelerinde ağlayanım. Kavgada orta sırada sıramı bekleyenim. Kavga çıkmadı kimse zarar görmedi diye sevinenim. Ben kim olduğumu biliyor muyum?   Romantik filmlerde hayallere dalanım. Önemli filmlerin baş kahramanıyım. Sevdiğim müzik gruplarının vokalistiyim. Motosikletle Dünyayı gezenim. Bazen dünyanın önde gelen fotoğrafçısıyım. Yazım kurallarına uyamayanım. Saklambaç oynarken kaleden ayrılmayıp gözü yorulanım. Ben kim olduğumu biliyor muyum? Yağan yağmurda yağmur damlasıyım. Çocukların yanağındaki gamzeyim. Parçalı bulutum, odalara süzülen güneş ışığıyım. Ben kim olduğumu biliyor muyum?

Ekmek Su ve Dua

  Dualarla sarıyorum etrafımı sevdiklerimde içinde, duvarla örülü ve güvenilir. Herkese yetecek ekmek ve su, dua ile. Hep beraber batırıyoruz ekmeğimizi suya dualarla yiyoruz. Sözlere başlamadan önce besmele çekiyoruz. Muhabbetimiz daha da güzelleşiyor.   Çiçekler yetiştiriyoruz mesela. Dualarla büyütüyoruz, su ile. Kelimelerle dua, çiçeğe su, insana ekmek, güvenilir duvarlar. Ekmek, su ve dua. Elhamdülillah.

Gözyaşı

Resim
  Gözyaşlarım Biga'nın kaldırımlarına değdi. Ayaklarım Düzce'de Zonguldak'ta gezdi. Hayallerim Dünya'yı kaç kez turladı sayamadım. Büyük laflar konuştum. Küçük lokmalar yedim. Halbuki küçük lokma yemem öğretilmemişti. Tecrübe ederek öğrendim. Motosiklete hayrandım, sesine, gürleyişine, haykırışına, isyanına, aralardan sıyrılışına, ürkektim aslında. Birini üzülürken görsem bende üzülürdüm. Bir çocuğun canı yansa kainatı yakasım gelir. Nedendir bilmem çocuklar neden ağlar. Ben neden bu fonda bu kadar kötü olurum nedendir bilmem.

Ben Kim Olduğumu Biliyor Muyum?

Resim
  Ben matematikten korkan adamım. İşlemler midemi bulandırır. Oysa hesap makinesi bana yeterdi. Parmaklarımla toplama çıkarma yaparım. 5 cebimde olurdu, diğer 5 aklımda. Çarpım tablosu bilmem ben. Sayıları çarpmam ben. Sevdiğim insanlarla buluşmaya hazırlandığımda gün saat sayarım, parmaklarımla. Kuşlara hayrandım. Cemal Süreya demişti, Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık. Seninle o uyandığımız güne hayrandım. Ben kim olduğumu biliyor muyum? Satış Danışmanı olan kıza da hayrandım kitapta severdi daha da hayrandım. Yazı bile yazdım hediye ettim ama o bana hayran değildi. Ama ben anımıza hayranım. Hayran olduklarım mücevher takmamıştı, hepsinin gözleri vardı. Yine de hayrandım ben. Kimisinin boyu uzundu kimisi ufacıktı. Ama ben hayrandım. Ben kim olduğumu biliyor muyum? Arka sırada altına işeyenim matematikten korktuğum için. Cumaya gittiğim için tokat yiyenim. Tokatlı olduğum için olabilir. Parmaklarım tütünden sararan adamım. Ara Gülerin dediği gibi, geceleri sokakta ıslık çalara...

Yazılarımın İç Karartıcı Oluşuna Sitem Eden Anneme Sitemim

  Hiç adetin olmadığı halde dergi alıp okuyorsun artık anne. Bu benim için çok kıymetli. Burada sana dediklerimi hiçbir zaman bilmeyeceksin belki ama yazarak da olsa kendimi sana anlatmak istiyorum. Hani evde sen yokken yaramazlık yapardım da direkt arardın beni "iyi misin?", diye. Nerden anladın, diye sorduğumda da, anneyim ben hissederim, derdin. Belki bu yazdıklarımı da hissedersin. Benim de adetim değildir dergi okumak. Editör olmasam belki bu dergiyi de okumam. Bu bir itiraf işte. Sakın itirafım kimseyi kırmasın. Bazı garipliklerim olduğunu inkar etmiyorum. “Dergi sevmezken neden bir dergi çıkarma peşindesin?” diye soranlara verebilecek hiçbir cevabım yok. Üstelik hayatım boyunca beni en çok yıpratan da bu dergiyken. Yine de garip bir duygu besliyorum. Absürt bir şekilde tarif edebilirim belki bu durumu sizlere. Kocasından dayak yiyen bir kadının “kocamdır döver de, sever de.” ilişkisi hakim dergiyle benim aramda. Dergimizdir yorar da, yıpratır da ama belki bir gün mutlu...

Gönül Gurbet Ele Çıkma

Resim
 

Bayram

Resim
  Bugün Bayram Allah'ın izniyle bir bayrama daha uyandım. İçimde kelebekler, kuşlar uçtu, çiçekler açtı. Bayram ziyaretine gittim. Tanıyıp tanımadıklarımla bayramlaştım. Gülüşmelere kah katıldım, kah kendi düşüme daldım, baklavanın çatalın yassı yanıyla kesilmesine şahit oldum, bense ilk çıtır tarafını çatalladım, cevizli tarafını sona bıraktım. Yaprak sarmasını ikişer, üçer götürdüm, üstüne çayımdan aldım. Çocukla çocuk oldum, elma çiçeğinin koparılmasına üzüldü, üzüldüm. Uzun lafın kısası, Bayramınız Mübarek Olsun.

Ramazan Günlükleri 30: Güle Güle 2022, Geliyoruz 2023 Ramazan’ı

Bu günlüklere başlarken her gün yazı yazmak gibi bir meydan okumaya girişmiştim. Bazı günler Ramazan telaşından dolayı yazı yazamadım. Ama hedefime birkaç günlük aksama dışında ulaştım. Hedefim bir şeyler üretmek istediğimde bunu yapabildiğimi görmek ve gösterebilmekti. Ramazan öyle bereketli bir ay ki bu amacım için bana yardımcı oldu. O motivasyonu Ramazan’da ve oruçta buldum. Otuz günde tam yirmi dört yazı yazmışım. Tam yirmi dört.  Her gelişinde Ramazan’ı insan nasıl yapacağını düşünüyor. Ama vakit geçtikçe hem alışıyor hem de Ramazan’ın tadına varıyor. Keşke bu halimiz Ramazan olmadan da böyle devam etse. Ama işte insanın bu yoğunluğu kaldırabilecek sadece otuz günlük bir sınırı var. Herkes aynı değil tabii. Ama İslâm genele hitap eden bir din olduğundan dolayı otuz günlük yoğunluk yeterli. Fakat tabii önemli olan bundan sonrası. Geri kalan on bir aylık süreçte insanın kendisini bırakmadan devam etmesi gerekiyor. Ama ne kadar bırakmak istemesek de on bir ay da insanın bu kon...

Ramazan Günlükleri 28-29: Ramazan, Süleymaniye ve Vezneciler

Ne zamandır gitmemiştim Vezneciler’e. Evvelden benim için çok büyük bir alışkanlıktı. Oturduğum evimin ordan en çok geçen otobüs Vezneciler otobüsü. Tabii bir de Eminönü. Evvelden bir de Beyazıt otobüsü vardı. Hâlâ var herhalde. Eğer trafikte vakit geçsin istiyorsak Beyazıt otobüsüne binerdik. Ama kalabalık olduğumuzda. Eğer tek başınaysam en hızlı otobüs hangisiyse ona. Çünkü amaç arkadaşlarla olabildiğince vakit geçirebilmek. Çünkü İstanbul normal bir şehir değil. Gece belli bir saatten sonra toplu taşıma aracı bulmak imkânsız hale geliyor. Bu yüzden birlikte geçirilecek vakti çoğaltmak için belli bir yerde buluşulup aynı otobüse binmek çok mantıklı.  Ben artık Silivri’de ikamet ettiğim için İstanbul’un içlerine geldiğimde geri dönüşümü de hesaplamam gerekiyor. Süleymaniye’de iftar yapmak için plan yaptığımızda saat 10’a kadar ancak 2 saatlik bir zaman dilimi kalacaktı. Bu yüzden arkadaşlarla Şehitlik’te buluşup beraber otobüse binerek Vezneciler’e geldik. Oradan da Süleyman...

Kes - Kerkenez

Resim
 Kes filmini hep görüyordum acaba belgesel mi diye düşünüyordum. Fotoğrafta bir çocuk eldivenin üstünde bir kuş vardı, neyse diyordum kendi kendime sonra izliyorum çoğu filme de öyle yaklaşıyorum sonra izlerim, sonra izlerim, zaten baya bir filmi de yarım bırakmışlığım vardır. Kes filmini yarım bırakmadım ama hatta yarım bırakamadım içimden bu filmi bitirmeyelim diyorum, e öylede yaptım bitirdim o yüzden şu an bu satırları yazıyorum bu film bana yazmalısın dedirtti, e öylede yapıyorum. Beni duygulandıran birkaç sahne var onları yazmak istiyorum. Çocuğun kuşu yakalamak istemesi benim bir anımı hatırlattı.  Yıllar yıllar önceydi yayladaydım uzakta uçan bir kuş görmüştüm, büyüktü ama öyle küçük kuşlardan değildi belki o da beni görmüştü kim bilir. Uzakta yere çömelip izlemeye koyuldum sadece izliyordum. Kuş havada bir tur atıp ağaca kondu, bende heyecanlanıp ileri doğru koştum ve yere uzandım öylece bekledim kuşu izlemeye koyuldum. Bir süre sonra izlemeyi bıraktım. Kuş yine orala...

Ramazan Günlükleri 25-26-27: Odak Noktası Bulma Çabaları

Birden bire aklına gelen o şey var ya. Hani hiç unutamadığın o an. Eline fırsat geçse geri dönmek için varını yoğunu harcayacağın o an. İşte bütün odağımla oraya odaklanmak istiyorum. Varımı yoğumu tüm ömrümü orayı düşünerek geçirmek. Ama bu istekten beni bir şey uyandırıyor sadece; Ramazan. Oruç beni içinde bulunduğum zamana üye yapıyor.  Aşık olmak odaklanmaktır. Olmamak da. Bir şeye çok bakarsan o olmaya başlarsın. Oruç diye bir şey varsa hayatında tek odak noktası bulursun kendine. Dağılırsın. Hiçbir şeye yönelemez, sadece ona yönelirsin. O yüzden; haydi Ramazan gitmeden, odaklan: Lailaheillallah!

Gibi

Resim
 Gibi dizisi bence tam günümüzün dizi diye yorumluyorum. Hele hele üst başlarına bayıldım. Retro giysileri oldum olası sevmişimdir. Evleri de bir o kadar güzel. Espriler bir o kadar güzel. Oyunculuklar da samimi. Daha bitirmedim hepsini ama şimdiden daha çok ısınmaya başladım diziye. Umarım hemen bitmez ve devam eder. 

Ramazan Günlükleri 24: Dur Daha Yeni Gelmiştin!

Otur iki dakika da halimi anlatayım sana. Kolay gelmedim bu günlere. Ne yaşadıysam sen eşlik ettin bana. En güzel vakitlerimde sen vardın. Ne zaman sen girsen hayatıma, en güzel insanları topladım yanıma. Senin gelişini bir fırsat bilerek. Evet, evet sen bir fırsatsın benim için. Nasıl ki yaşanmış günlerin güzelliğiysen yaşanacak günlerin de umudusun.  24 olmuşsun çoktan. Oysa ki daha yeni gelmiştin. Daha katılacağım birçok kalabalık iftarda daha yanımda olacaktın. Olmadı, yetmedi herkesi görmem için 30 günlük ömrün. 6 günün daha var. Ama şimdiden başladım üzülmeye ben. Biraz daha kalsan olmaz mı?

Ramazan Günlükleri 22-23: Mavi Marmara İftarı

Resim
Dün akşam eşim ve kayınpederimin Mavi Marmara gazisi olmasından dolayı İhh’da düzenlenen Mavi Marmara iftarına katıldım. İftarda Bülent Yıldırım da bir konuşma yaptı. İftar için salona girdiğimde ve Bülent Yıldırım konuşma yaparken şunu fark ettim: Bir avuç insan vardı salonda. Bir avuç. Tabii ki İstanbul dışında olanlar ya da iftara katılmak için müsait olmayanlar da vardı. Haydi bunlar da yapsın yapsın birkaç avuç. Ne kadar da azız. Bunu şikayet etmek ya da olumsuz bir şeyi dile getirmek için söylemiyorum. Bu kadar az insanın ne kadar da büyük işler yapabileceğini göstermek için söylüyorum. Bülent Yıldırım konuşmasında bir şeyden bahsetti. “Erbakan Hoca Mavi Marmara’nın yola çıkması için benden rica ettiğinde…” dedi. Mavi Marmara’nın Erbakan Hoca’nın emri olduğunu söyledi. Necmeddin Erbakan ne kadar büyük bir adam. Tek başına bir insanın neler yapabileceğini gösteren bir Müslüman. Elhamdülillah. Keşke 12 yıl önce yola çıkmış ve gündemi aylarca yıllarca meşgul etmiş Mavi Marmara’n...

Ramazan Günlükleri 21: İtikaf

Resim
Nasıl ki Ramazan ayı bir yıllık ömrümüzde girdiğimiz sıkı bir aylık irade kampıysa itikaf da o otuz günlük sürecin on günlük çok daha sıkı bir formudur. İnsanın senede bir defa da olsa sıkı bir amel maratonuna ihtiyacı oluyor. Dünyadan el etek çekip sadece zikir, kuran gibi amellerle meşgul olduğu bir dönem. Tabii bunun hayatımızın tümüne yayılması da çok sağlıklı değil. Ama nasıl ki insanın kan dökme ihtiyacı kurban keserek karşılanıyorsa, dünya işlerini bir tarafa bırakıp tamamen zikirle meşgul olması da itikafla gerçekleşiyor. İtikaf işte böyle bir ibadettir. Yaşım ilerledikçe böyle bir şeye nasıl da ihtiyacım olduğunu daha iyi görüyorum. On gün boyunca insanlardan ve dünyadan uzaklaşıp kendime gelmek. Keşke böyle bir imkânım olabilseydi.  

Ramazan Günlükleri 20: Ramazan’ın Ortası Biterken

2022 Ramazan’ının üçte ikisini geride bıraktık. Artık son dönemece girdik. İçindeyken zor geliyor ama şu anda Ramazan ayında olmasa bu telaş olmayacaktı. Ve gündemimizi belirleyen baskın bir rahmet ayı olmayınca da boş gündemlerle vakit geçirecektik. Demek ki bu telaşın verdiği mutluluğun bir de bedeli var. O bedel de kendimizden bir şeyler vermemiz. Olsun. Kendimi Ramazan’dan sonraya da hazırlamak istiyorum. Boş gündemimi temizlemek ve hayırlı işle dolu bir gündemle bir diğer Ramazan’a kadar vaktimi geçirmek niyetindeyim. Allah yar ve yardımcımız olsun. 

Ramazan Günlükleri 19: Geleceğe Dönüş

  Geleceğe Dönüş filminde bahsi geçen gelecek aslında Marty ve Doktorun olması gerektiği zamandır. Yani kendi zamanları. Zamanda geri gittikleri ve sonra kendi geleceklerinin genel akışıyla ilgili zararlar meydana getiren zincirleme reaksiyona sebep oldukları için kendi zamanlarına dönmek onların en temel hedefi olur. Ve kendi zamanları onlara göre gelecekte kaldığı için geleceğe dönmek gibi fantastik bir eylem oraya çıkar.  Gelecek bizler için belki geri dönmemiz gereken bir zaman dilimi değil. Ama kurduğumuz ve yazmak için kontrolün henüz elimizden çıkmadığı bir zaman dilimi.  Bense daha çok geçmişle ilgileniyorum. Geçmişi elimde tutuyorum. Akıp gitmiş olsa da katılaşmış bir halde değil. Aktığı yerdeki formunu ben belirleyebiliyorum. Gelecek benim için geçmiş haline geldikçe yani zaman geçtikçe geçmiş daha anlamlı hale geliyor. Kötü zannetiğim birçok şeyde güzel şeyler görüyorum. Ve geçmişin anlamı değiştiği için geleceği o formun içinde dokumaya başlıyorum.  Nered...

Ramazan

   Ekmek Teknesine başladım, istikrarlı gidemiyorum tabii, olabildiğince izlemeye çalışıyorum. Ramazanda başladım. İlk kısımlarda Ramazan bölümü vardı. Heh dedim şimdi oldu daha bir keyiflenmeye başladım. Ekmek Teknesine başlama sebebim ise o mahalle kültürünü görmek istemek. Samimiyet, mutluluk, içtenlik bunları görmek beni mutlu ediyor. Başka bir konu ise, Ramazanda İnsanları incitmek çocukları dövmek neyden bahsettiğimi az çok tahmin etmişsinizdir. Kudüs de yapılan zulüm. Karman çorman oldu tabii birden ekmek teknesinden kudüse geldi mevzu ama mevzu hep buydu. Orada yapılan Müslüman kardeşlerimize yapılan zulümdür. Zulüm ebedi olamaz, kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.

Ramazan Günlükleri 18: Bahar Gelmeden Kışa Dönmek

Birkaç gündür hava kötüledi. Evde doğalgaz yakmaya başladık. Nisan ayının ortasında olur böyle şeyler. Önümüz bahar olduğu için çok da aldırmıyorum. Babam kışı pek sevmez. Yaz insanıdır.  Dünkü görüşmemizde artık yaz geldi diyor. Onun psikolojisi de her ne kadar hava kötülese de kendisini yazdan dolayı onarmış durumda.  Oruç tutarken terlemiyor olmak uzun zamandır özlediğim bir şeydi. Tabii oruçluyken havanın soğuk olması da. Bu da beni onarıyor.  Mevsimlerin insanlara yaptığı fenalıklar diye bir şiiri var İsmet Özel’in. Bende mevsim denilen üftâdelerin yardığı yer apaçık  Esebilsin sevgililer diyerek cân içre dünden hazırım  Korkarım kalmazsa sevişmekten bir yangılı yer ya da sıyrık Ömrüm fenâlıklara kayıp ağulanmazsa ben ne yaparım Benim için bahar çoktan geldi bile, babam geldi deyince.

Ramazan Günlükleri 15-16-17: Ramazan Günlüklerim Hakkında

Bu sene Ramazan ayında günlük yazmaya karar verdiğimde Ramazan ayının benim için ne kadar önemli ve değerli olduğu hususunu dile getirmek istemiştim. Hayatımda şu ana kadar gördüğüm 30’a yakın Ramazan’da yaşadıklarım özellikle ânların değeri hakkında üzerimde bıraktığı hissiyattan hareketle kendimi Ramazan’ın telaşına teslim etmek istedim. İslâm inancının temeli tevhiddir. Yani Allah’tan başka ilah olmadığına inanmak. Allah’tan başka ilahın olmaması demek Allah ne derse o olur demektir. Birkaç dakika önce önünde sofrada duran yemeği o izin vermeden yememektir. Mesele tabii ki açlık, tokluk değil kimin ne zaman yemek yiyeceğine karar verenin Allah olduğunu kabul etmektir. Oruç budur. Bu arada tek yazıyla iki gündür yazmadığım yazıların açığını kapatmaya çalıştığımı fark etmişsinizdir. Zaten bir gün geriden geliyordum. Ama böyle bir şey yaparak günleri yakalamak istedim. Şimdilik böyle gidelim bakalım.

Çocuk

 Sokakta ki bir çocuk, çocuk ama gökyüzüne baka baka yürüyen bir çocuk. Ceplerinde gümüşler veya gümüş, bilmiyoruz ceplerine bakamıyoruz gökyüzüne baka baka yürüyen çocuğun ceplerine. Niye ceplerinde gümüşler veya gümüş var? Neden gökyüzüne bakıyor bu çocuk? Neden çocuk?

Ramazan Günlükleri 14: Vakit Geçirme Yöntemleri

Resim
Vakit geçirmek sizce ne kadar doğrudur? Vakit geçirmek için asıl yapılması gereken işler dururken başka işlerle meşgul olmak? Özellikle uzun gündüzlerin olduğu zamanlarda oruç tutmak insanı yoruyor evet. Ama mesela sahurdan sonra 8-9-10 hatta 11-12 saat uyumak ne kadar doğru? Orucu uykuya tutturmak meselesine girmeyeceğim burada. Oruç tutarken bu kadar uyuyan biri bence orucun tam olarak ne olduğunu tam anlamamıştır orası ayrı bir mesele ama zaten normal zamanda da bu kadar uyuyacak vakti insan nasıl bulabilir ki? Düşünüyorum da yapacağım o kadar iş var ki vakit yetmiyor bana. Uykumu bölüp birçok işi yapabilir duruma geliyorum. Elimdeki en güçlü koz da bu. 1 saat daha az uyurum ve şu yazıyı yazarım, şu kitabı okurum. Vakit geçirme yöntemlerinin hepsinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Vakit, geçip gitmesi gereken bir şey mi? Yoksa Allah’ın insana verdiği bir sermaye mi? Bol bulduk saçıyoruz.

Ramazan Günlükleri 13: Çağrı Filmini İzlemek

Resim
Çok değil. 15-20 sene önce Ramazan girdiğinde Çağrı filmi 30 güne bölünüp her akşam bir dizi halinde verilirdi televizyonda. Hatta yanlış hatırlamıyorsam son akşam da film baştan sonra tamamen verilirdi. Özellikle Türkiye’deki medyanın İslâm’a yaklaşımı tamamen bundan ibaretti. Öyle veya böyle Hz. Peygamberin hayatını anlatan bu filmi Kanal D veya Show Tv gibi kanallarda izlemek gerçekten çok büyük bir olaydı. Çünkü bu kanallar yılbaşı akşamları dansöz gösterme yarışına girerler, hatta çok daha ileri giderek bırakın bir Müslümanı, herhangi bir insanın bile ahlak sınırlarını zorlayacak cinsten filmlere yer verirlerdi. Ama işte Ramazan akşamları Çağrı filmini vermek de o kanallar için bir Ramazan ritüeli haline gelmişti. Sanki Çağrı’yı izlemek bir ibadetti. İşin garibi o zamanlar anlamadıkları birçok İslâmî hayat kuralına halen de anlam veremiyorlar. Evet Türkiye’deki medya el değiştirdi. Birçok açıdan en azından ezan nasıl okunur, “bismillahirrahmanirrahim” nasıl telaffuz edilir biliy...

Ramazan Günlükleri 12: Ramazan Programları

Resim
Bir ara gerçekten çok fazlaydı. Hemen hemen her kanalda vardı. İftar saati ayrı sahur saati ayrı. O kadar alışmıştım ki. Sanki bir Ramazan rutini haline geldi benim için. Akşam televizyonda Serdar Tuncer’i ya da Bekir Develi’yi görmeden oruç tuttuğumu hissedemiyordum. İftar vakti yaklaşırken elimin kumandaya gitmesi de bu refleksten kaynaklanıyor. Ama bu ara epey azalmış gibi. Trt-1’de var. Sanırım Serdar Tuncer orada. Tvnet’inki güzel. Kanal 7 yine her zamanki gibi seyircilerden gelen saçma sorulara Hocaefendinin gayet babacan cevaplarıyla devam ediyor. Yüzyıl geçse de bu programlar olacak bence. Bunların ana sebebi iftar yaklaşırken vakti geçirmek için yapılan şeyler. Vakit geçmiyor çünkü. Ramazan’da vakit geçirme rutini.

Ramazan Günlükleri 11: Ramazan’a Alışmak

Bu kadar gün geçti. Artık alıştık. İçselleştirdik. Ramazan sanki hep hayatımızda. Her gün oruçluyuz. Bütün rutinimiz Ramazan’a ayarlı. Herkes sakin. Herkes ağır. Ne kadar da güzel. Keşke hep böyle olsa. Hep Ramazan telaşı olsa.

Ramazan Günlükleri 10: Üçte Birini Bitirdik Bile

Resim
Başlayan her şeyin bir sonu vardır. Bir şey başladı mı aynı zamanda biteceği de kesinleşmiştir. Ramazan, sayılı gün. Nasıl da geçti gitti on gün. Çok çabuk. Yaşarken çok yavaşmış gibi geliyor. Ama geçip gittiğinde çabuk gibi. Teoman’ın böyle bir şarkısı vardı. Vakit bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor diye. Gerçekten öyle. Arnavut göçmenlerinden duydum. Ramazan başlar başlamaz “Bitti Mübarek” derler. Bir an önce bitmesini istedikleri için mi, yoksa yukarıda yazdığım şeylerin bir ifadesi olarak mı söylerler bilmiyorum. Ama 2022 Ramazan’ı tamamen bitmiş olmasa da henüz, on günü bitti.  

Ramazan Günlükleri 9: Aileyle İftar

Resim
Önceden Ramazan’da öyle yoğun olurdum ki ailemden bol fırça yerdim. Onlarla doğru dürüst iftar yapamazdım. Haftada 1-2 kez ancak. Ama tabii bu sitemlerinde oldukça haklıydılar. Aileyle geçirilen her vakit ayrı bir hazine zaten. Hele de beraber iftar etmek bambaşka. Tabii her gece sahurda evdeydim. Onlarla beraber iftarı beklerken Kuran okumak, iftar vakti yaklaşırken mutfaktan gelen seslerle hareketlenmek. İftara 5- 10 dakika kala sofrada dua etmeye başlamak. Babam çay içmeyi çok sever. İftarı yapar yapmaz hatta namazı kılmadan önce bir bardak çayını içer muhakkak. Evlendikten sonra artık 1-2 defa iftar etme şansımız oluyor. Bu Ramazan’da iftar ederken babam iftardan sonra değil, iftar sırasında çay içmeye başladı. Vallahi şaşırdım. Düşünün bir yanda lahmacunu ısırıyor bir yandan da çayını içiyor. Çay sevdasını bambaşka bir boyuta taşımış. Vallahi helal olsun. Ne demiş Michael Corleone, family always comes first.  

Ramazan Günlükleri 8: Ramazan’da Topkapı Sarayı

Resim
35 yıllık bir İstanbullu olarak Topkapı Sarayı’na çok defa gittiğimi söyleyebilirim. Ancak Harem dairesine bugüne kadar hiç girmemiştim. Bugün Ramazan’ı da bir fırsat bilerek yine Topkapı Sarayı’na gittim. Ama bu sefer Harem dairesine de girdim. Neden bugüne kadar girmedim dedim kendime. Gerçekten hayran kaldım. Bambaşka bir mahalle var Harem’de. Girdiğimiz her odada hayret ve hayranlık karışımı duyguyla gezdik. Oruçlu olduğumuzu unutturdu bize. Bu yapıların bugüne kadar gelmiş olması ayrı bir mesele. Ama bu mimarinin İstanbul’un ortasında durmasına rağmen bu mimari usulünü terketmemiz bambaşka bir mesele.  Özellikle Ramazan’da olmamız dolayısıyla orada Ramazan’ı yaşadığımı düşündüm. Herkesin gündeminin Ramazan olması ve o heyecanla Harem’de bir ağa olduğumu hayal ettim. Gerçekten güzel bir deneyimdi.  Muhakkak gitmenizi tavsiye ederim. 

Ramazan Günlükleri 7: Yedi İklim, Üsküdar, Ramazan, İftar, Kükürt Dergi

Resim
Dünyanın en güzel şehri benim için İstanbul’dur. İstanbul deyince aklıma iki yer gelir. Eyüpsultan ve Üsküdar. Eyüpsultan benim için evdir, memlekettir. Üsküdar deyince aklıma Yedi İklim gelir. Yedi İklim dergisi ve Ramazanın ilk cumasında gerçekleşen iftar. 2014’ten bu yana katılıyorum bu iftarlara. Tabii malum 2 senedir düzenlenmiyordu. Bu seneki iftarın şöyle bir özelliği de vardı. Yedi İklim dergisi artık Üsküdar’ın merkezinde Mihrimah Sultan Camii’nin yanıbaşındaki sokakta bir binaya taşındı. Yedi İklim dergisi hem bir kütüphane hem bir toplanma merkezi hem de yazarların kitaplarını bastığı bir yayıneviydi. Şimdi artık kafe olarak da hizmete açıldı. Oldukça güzel bir mekân olmuş. Açılışa katılmıştım zaten ama kalabalıktan ve yerin biraz darlığından dolayı vakit geçirme şansını bulamamıştım. Bu sefer iftara 1 saat kala iş çıkışı yeni mekânda daha fazla vakit geçirdim. İftardan sonra da çay ve sohbet eşliğinde Yedi İklim dergisini ve geleceğini konuştuk. Esas değineceğim mesele be...

Ramazan Günlükleri 6: Ramazan’da Cuma Namazı

Resim
Oruca alışıyorum derken bugün ilk cuma namazında uyku beni ele geçirdi. Öğlen arasında erkenden cuma için camiye gittim. Telefonumdan Kuran okumaya başladım. Bir yandan da yeni yeni vaaza başlayan imam efendiyi dinliyorum. Fakat bir zaman sonra gözlerim iyice kapanmaya başladı. Uyumamak için sağa sola sallanıyorum, başımı kaşıyorum, yok. Bir türlü açamıyorum uykumu. Şu an bu yazıyı yazarken hâlâ o uykunun etkisindeyim ama uykum açıldı tabii. Ezana doğru son dakikaları zor ettim. Gözlerim kapanmış kendimi kaybetmişim. Yanımdaki amcanın beni dürtmesiyle uyandım. İlk sünneti kılmak için herkes ayağa kalkmıştı bile. Amcalar iyi ki varlar.  Sünneti kıldıktan sonra saate baktım 13:30. Sabah işe geldiğimde saat 8’di. 5buçuk saat geçmiş. Bi 5buçuk saat daha geçse saat 7 oluyor. Halen iftar vakti gelmemiş olacak. Onu düşününce enerjim daha da düştü. Ama namazdan sonra işe geldim. Vakit öyle güzel geçti ki çalışırken. Çalışmak iyi ki var.

Ramazan Günlükleri 5: Ramazan ve Mont

Resim
Baharda hiç doğru montu tutturamıyorum. Sabahları çıkarken hava durumuna bakmama rağmen. Ya üşüyorum. Ya da çok üşüyorum.  Ramazan ayı malum, iftar vakti yaklaştıkça kanım yavaşlıyor. İyice halsizleşiyorum. Ve baya üşümeye başlıyorum. Mont seçimi yapmak gibi lükslerim yok tabii ki. Erkek adam kış gelince en kalın montunu giyer. Sonrasında bahar gelince de ince baharlık montunu… Ama işte ben buna erkek adamlık değil üşengeçlik diyorum. Bugün mesela dışarda iftar açacağım. Ve hava yağmurlu. Dışarda iftar etmek için de gün seçimim harika gerçekten. Her neyse.  Ramazanın bu gibi ince şeyleri düşündürtmesi mucizevi bir şey. En ince hesapları yapmak Müslümanca bir tavır çünkü. Müslüman insan hesabını yapan adamdır. Oruç da bu hesapta yatırım yapılacak en kârlı koinlerden. Tavsiyedir. Mont ve kan dolaşımı önemli. 

Ramazan Günlükleri 4: Orucu Hissetmek

Resim
Günler geçmeye başladıkça oruca alışıyorum. Alışmak ibadeti basitleştirir mi acaba diye düşünüyorum. Çünkü alıştığımız her şey bize kolay gelmeye başlar. Ama oruç biraz da insanı zorlamalı değil mi? Hayatımın her safhasında tedricen orucun zorlaştığını gördüm. Küçüklüğümde oruç kış aylarına denk gelirdi. Okuldayken orucumuzu suyla açar, koşa koşa eve gelir iftarımızı yapardık. Sonra yıllar geçtikçe büyüdüm. Ve ben büyüdükçe de oruç da zorlaştı. Ama insan işte. Her şeye alışmaya eğilimliyiz. En uzun günlerdeki oruçlara bile bir zaman sonra alıştım. Orucu hissetmek bu şekilde oluyormuş demek ki. Yazın sıcağında susuz ve güneşin altında çalışarak. Hep en zorlu şartları kendimiz yaşıyormuşuz zannederiz. Fırına pide almaya gittiğimizde bir de tüm gün o fırının önünde durmak zorunda olan ustaları düşününce halimize şükrederiz. Her halükarda bizden iyiler de kötüler de var. Oruç bana biraz da bunu düşündürtüyor.

Ramazan Günlükleri 3: Ramazan Telaşı

Resim
En sevdiğim şeylerden biridir Ramazan telaşı. İnsanı yavaşlatan, etrafımıza daha iyi bakmamızı sağlayan oruçla beraber insan birçok kusuru görmezden gelir. Bir an önce eve varma isteği içinde insanların koşturması çok hoşuma gider. İşten çıkıp yaşadığım mahalleme geldiğimde evlerden gelen yemek kokuları, mahalle fırınından gelen buram buram pide kokusu, yüzü gülen mahalle esnafı ve orucun henüz farkında olmayan ama Ramazanın atmosferiyle sevinç içinde oynaşan küçük çocuklar… Hepsi insana hep aynı şeyi hatırlatır: Allah rızası. Sanki bütün mahalle tek yürek olmuş ve tek amaç için yaşamaktadır. İftara kadar vakit böyle geçer. İftardan sonra çaylar da içildikten sonra teravih için dışarı çıkılır. Sokaklar teravihe giden insanlarla doludur. Kimisi teravihten sonra da dolaşmaya devam eder. Teravih boyunca mahallede duyulan salavat-ı şerifeler insana huzur ve coşku verir. Sahura kadar insanların coşkusu bu yönde devam eder. Evlerine çekilen insanlardaki hareketlilik bitmez. Sahurda evler...

Soğukta Abdest Almak Nasip İşidir

Resim
        Yedi yaşlarında ya varım ya yokum. Şehzadebaşı Camii diye hatırladığım camide teravih namazını kılacağız. Amcam ve bir de ismini, yüzünü hatırlayamadığım kuzenimle. Varlığından eminim ama kimliğinden şüphem var. Belki de amcamın çok yakın bir tanıdığı.       Hava soğuk olmalı. Hangi mevsime denk geldi kim bilir. Şimdi saymaya kalksam onca yıl. Her bir yılı düşünürken silik silik yüzler. Silik silik anlar. Aklımda yer eden bu anıda net olarak hatırladığım dışarıda abdest alırken donmamız. Donduğumu ve o şüpheli şahsın "bu soğukta abdest almak herkese nasip olmaz.", deyip bir dal sigara yakışını hatırlıyorum.      Bu soğukta abdest almak, tam da bu soğukta abdest almak isteyen herkese nasip olabilir. Bu nasıl söz böyle? Sanki bir güç beni getirdi de burada abdest almaya zorladı. Ben geldim oturdum. Ayakkabımı, çorabımı çıkardım. Kollarımı çevreledim. Abdestimi aldım. Titrek dişlerimi zapt ederken bir yandan da çorap giyme...