Şafak
Eski dostlar, yeni ortaklar; ıssız bir ormanın ortasında, göl kenarındaki bir dağ evinde, masanın iki ucuna oturup bardaklara çay doldurdular, bir yandan da tütün sardılar. Gece, sessiz ve sakindi. Bu iki adam için de konuşulması gereken bir mevzu, halledilmesi gereken bir mesele vardı.
Bölüm 1: Şüphe
Masanın üzerinden tabakasına uzandı, içinden bir sigara alıp kibritle yaktı. Uzun süredir sessiz kalmışlardı. Küllük izmaritle dolmuştu. Sigarasını dudaklarında tutarak küllüğü çöpe boşalttı. Boş küllük elinde, sandalyesine oturmadan ortağına döndü.
- Ne yaptın sen?
Ortağı çay bardağını masaya indirirken duraksadı. Böyle sorgulamaları oldu olası sevmemişti ama bu defa hesap soran kişi çocukluk arkadaşıydı. Bardağını masaya koyup arkadaşını süzdü.
- Neden buradayız? Bu dağ evini patron ayarladı değil mi?
Onunla bu oyuna girdiği anda kaybedeceğini biliyordu. Ona hiçbir şey hissettirmeden vicdanını rahatlatacak açıklamayı alamazdı. Ortağı zaten anlamıştı olan biteni.
- Lafı uzatmayacağım. Muhbir olduğundan şüpheleniyorlar. Ben senin ağzından işin doğrusunu duymak istedim.
Mevzuyu ne zaman açacak merak etmeye başlamıştı zaten. Küllüğün dolup taşmasını bekliyordu herhalde. Dostundan saklayacak bir şeyi yoktu elbette. Anlatacak zamanı olmamıştı sadece. Dün her şey çok hızlı yaşanmıştı. Görmemesi gereken şeyler görmüş, altında ezileceği bilgiler edinmişti.
- Küllüğü hele bir masaya bırak da otur. Öyle basit bir bahanem yok anlayacağın. Birer çay daha doldur. Anlatacaklarımla bir küllük daha dolacak.
Bölüm 2: Sesler
Silah sesi ağaçların gövdesinden yankılandı, gölün dümdüz zeminine yayıldı. Namludan hafif bir duman yükseldi. Göğsü sıkıştı, nefes nefese kaldı. Bir süre hiçbir şey duymadı, kıpırdamadan olduğu yerde kaldı. Telefonu çaldığında neredeyse ödü kopacaktı.
- Hallettin mi?
Cevap vermek istemedi. Vermezse şüphe çekeceğinin de farkındaydı. Boğazını sessizce temizlemeye çalıştı. Sesinin titremesine engel olmaya çalışarak, “Hallettim.” dedi.
- İyi. Geride iz kalmasın.
Telefonunu kapatıp ağlamaya başladı. Hüngür hüngür ağlıyor, kendini durduramıyordu. Yere, ortağının cesedinin yanına kapaklandı. Uzun bir süre büzülüp orada yattı. Biraz sakinleşince kalkıp yüzünü yıkadı. Eline bir fener alıp evin yan bahçesine doğru cesedi sürükledi. Kuşlar ötüşmeye başladı. Birkaç kurt uludu. Bir kürek getirip işe koyuldu. Hiçbir şey düşünmeden kazmaya başladı. Cesede kafasını çevirip baktıkça kulağında anlamsız sesler yankılandı. Belli belirsiz sesler gittikçe netleşti. Durup dikkat kesildi.
- Ne uğruna?
Mırıldanarak sesleri susturmaya çalıştı. Küreği daha sert vurdu toprağa, hızlandı. Sesler susmadı.
Bölüm 3: Tereddüt
Hava aydınlanmaya başladı. Perdeleri açıp masaya oturdu. Bir sigara daha yaktı. Silahına baktı. Telefon çaldı. Kapattı. Kafasını ellerinin arasına aldı, dirseklerini masaya dayadı. Ağlamaya çalıştı, ağlayamadı. Düşünmeye başladı. Telefon bir daha çalana kadar düşündü. Telefonu açtı.
- Ben yokum artık.
Yanıt gelmedi. Gerek de yoktu zaten. Artık geriye dönemezdi. Daha fazla ağlamanın da düşünmenin de anlamı yoktu. Silahını eline alıp boynuna dayadı, tereddüt etmeden tetiği çekti.
- Çıt!
Tabancası tutukluk yaptı. Silahı, tercihini yanlış kişiden yana kullandı. Ufak bir duraksama, kısa bir tereddüt, saçma bir tutukluk her şeyi değiştirdi. Şafak söktü.

resmen betimleme ustasısınız .
YanıtlaSilbetimleme mi ustası?
Sil