Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

25 Yaşımdan Dünya

Resim
  Biraz kül, biraz duman, çokça yara… Hayatın ensenden şaplağı, kaderin sürpriz yumurtası, feleğin çarkıfelekli kahpeliği… Adını sen koy. İstersen karamsarlık de.  Çok istediğim şeyler olmadı; olanlar da içimde gram kıpırtı bırakmıyor. Olsa da olur, olmasa da olur cinsten. Uzun zamandır bu bunalımın perdesini yırtamadım; ne kadar debelesem de yukarı çıkamıyorum. Aynı fasıl, aynı nakarat: Çalış, didin, ezil, peki niye? Çünkü aksi hâlde bu dünyanın piçliği çekilmez. Yaşamak denilen ağır sanayi işinde nefes almak bile bazen fazla mesai. Geçen haftalarda iş yeri bir eğitim planlamış. Sözüm ona “gelişim”… Güya bizi geliştirecekler; aslında kendilerini vergiden düşürürken bizi ruhen düşürüyorlar. Yer mi Anadolu çocuğu? Mecburen yiyecek: Borcun var, kiran var, faturaların var. Afiyet bal şekerler olsun.  Cuma ve cumartesi… Ulan benim izin günümü ne hakla çalıyorsunuz? Üstüne bir de “kişisel gelişim” diye burjuvatik masallar dinletiyorsunuz. Hem sömürüyorsunuz hem de “bak gel...

On Altı Yaşımdan Dünya

Resim
  Biraz kül, biraz duman, çokça yara… Hayatın sillesi, kaderin cilvesi, feleğin kahpe çarkı… Ne dersen de… İstersen karamsarlık. Çok istediğim şeyler olmadı. Geriye kalanlar da hiçbir heyecan uyandırmıyor. Olmasa da olurlar. Uzun zamandır bu krizi aşamadım. Sürekli aynı terane. Çalışıyoruz didiniyoruz peki ne için? Çünkü aksi taktirde çekilmez bu piçliği dünyanın.

Ya Tamam Suçlu(yor)yuz Da

Bu ara yakınımdaki herkes — buna ben de dahil — kendimizi olmamakla suçluyor. Suçluyoruz, tamam; kendimize göre olmadık. "Mesela, ben bir sene YKS sınavına hazırlık dahil aktif üniversite hayatımın 9. yılını yaşıyorum. Bu beni nasıl mutlu etsin? Sürekli önüme hedefler koyup 'önce bunu, sonra bunu yapacağım' derken şimdi öyle bir yere sıkıştım ki hepsini birden yapmam gerekiyor. Ve ben çoklu çekirdeğe sahip bir kişilik değilim. Sıralı ve düzenli çalışmam gerekir. Bir de normal şartlara göre öğrenme güçlüğü çekerim çünkü bu 9 yılda dahil eğitim hayatımın tamamında ders çalışma süremi toplasam 1 yıllık mesai saati süresini geçmez. Verimli çalışmayı da saymıyorum bak. Yani asıl bilmediğim şey bir konuyu defterle, kitapla öğrenmek. Aktif işlerde varım, ona söz söyletmem :)." Örneklemim bu. Bu aralar en büyük derdim bu ve öyle bir durum ki ben bu dönemleri ruhsal bunalımlar dışında lüks içerisinde yaşıyorum. Şükrümü de ettiğime göre güç odakları kızmaz, devam edeyim. Suç...

Ben Hiç Böyle Hayal Etmemiştim

Resim
اقرء Uzun zamandır yazamıyorum, çünkü uzun zamandır okuyamıyorum. Aslında mevzu sadece okuyamamak veya yazamamak değil, ben uzun zamandır ne yaptığımı bilmiyorum. Korkuyorum. Nereye kadar böyle gidecek, bilmiyorum. Korkmaktan, bilmemekten yoruldum. Kendime çok kızıyorum. Kızmaktan da yoruldum. Bıktım. Sürekli insanların alay konusu olmaktan bıktım. Ama bu kozu ellerine ben veriyorum. Ben olmasam alay etmezlerdi. Ama hak ediyorum. Sıkıldım. Sürekli bir şeyler yapma arzuma karşılık verememekten sıkıldım. Ama bu arzuyu kendimde ben oluşturmadım, insanlar oluşturdu. Çünkü herkesin bir beklentisi var, benim de var. Ağladım, çok ağladım. Her şeyin farkında olup hiçbir şey yapamadığım için ağladım. Ama bu da yalan, ben ağlayamıyorum ki. Ağlamak bile nasip olmuyor. Çok kızdım. Allah'a ﷻ layık bir kul olamadığım için, Rasûl-i Ekrem Efendimiz'e ﷺ layık bir ümmet olamadığım için çok kızdım. Ama en çok da nasıl yapacağımı bildiğim halde yapmadığım için kızdım. Özendim. İnsanlar için, kendi...

Yazacakların Varsa Henüz Bitmedim Yazamıyorsam Ne Önemi Var

Resim
  Yorgunum. Soğuk yastığıma başımı yaslayıp günlerce durmak istiyorum. Kimse bana dokunmasın. Kimse beni aramasın. Öylece uyuyayım bir yerlerde. Evde olmam şart değil. Hayatı yatıştırmak istiyorum. Her şey geçip gitsin. Uğramasın yamacıma. Kimse güllerin içinden gelmesin mesela. Bozmasın yalnızlığımı. Sevdirmesin kimse kendini bana. Yağmur yine yağsın. Yazacakların bitmesin. Yağmur sesinden bahsetmeye devam et bize. Yağmur sesini dinlerken üzerime düşsün yağmur taneleri. Kirpiklerimden akan damlalarla hayatı hissedeyim. Ama hayat beni hissetmesin. Umut veren günlerin buruk gün batımlarından yoruldum. Savaşmaktan yoruldum. Savaşılmasından yoruldum. İnsanların savaşta ölmesinden, vicdanımla oynanırcasına çocukların ölüme terk edilmesinden yoruldum. Aldığım suyun vebalinden, bencilliğimden yoruldum. Karamsar değilim. Karanlıkta değilim. Sadece dolanıp duruyorum gerçeklerin çevresinde; onlara ulaşamadan, dokunamadan. Ve işte tam da bu yüzden… Gerçeklerden yoruldum. Çünkü bazı gerçekl...

Daha Yazacağım Bir Sürü Şey Var

Resim
Yazılacak o kadar çok şey var ki nereden başlayayım nasıl anlatayım hangi birini ne ara yazayım bilemiyorum. Özellikle son zamanlarda çok fazla yürüme şansım oluyor. İnsan en iyi yürürken düşünür derler. Mesela kendi kendime konuşuyorum. Bu konuşmalarımı hiç yazıya dökeyim diye düşünmemiştim. Ama açıkçası bir yandan kendi kendime konuşan beni gören insanların ne düşüneceğini de dert ediyorum bu yalan değil. Muhtemelen kendi kendine konuşan insanlar sosyal ortamlarda bunları ifade edemeyen söyleyemeyen insanlar oluyor diye düşünüyorlardır diye düşünüyorum. Çünkü ben de öyle düşünüyorum. Başka açıklamaları da vardır elbette. Ama benim en büyük motivasyonum konuşamadığım söyleyemediğim şeyleri yazmak.  Yazılacak o kadar çok şey var ki sadece dert yandığım şey şu olabilir; Hangisini nasıl anlatayım? 

Yazacak Pek Bir Şeyim Kalmadı

Resim
  Uzun zamandır yazacak konu bulamıyorum. Hatta konu değil, bir anımı anlatacak kelimeleri bile seçemiyorum. Bu süre içinde neler yaşadım, neler... Eskiden olsa iki üç cümle karalayıp bloğa atar, köşeme çekilir, arada açar tekrar okur takılırdım. Ne oldu böyle, bilmiyorum. Her şey dönem dönem işte. Bu blog, neredeyse her halime, her duyguma ve yazamadıklarıma şahitlik ediyor. Birkaç cümle yazmak için bekledim, biriktirdim. Kaç kere açtım şu defteri, kaç kere kapattım, hatırlamıyorum. Küçük küçük notlar da yazmadım değil; mesela bomboş bir parkın ortasında, tek başına bir bankta oturup denizi izleyen adamı yazmaya değmez diye düşündüm. O filmi zaten Nuri Bilge çekti. Günler geçiyor. Eskiden küçük bir aşk meselesi yaşardık; zaman algısıyla oynardık. Saatler ya dururdu ya da hızla akıp geçiverirdi. O zamanlar yaşamak daha anlamlı, daha renkli olurdu. Yeniden yaşar mıyız böyle lise aşkını, bilmiyorum. “Uzak” filmindeki karakterler kadar uzağız artık aşka, birader. Şimdi bir kıza methiy...

Sanki "Güllerin İçinden"in Solosu Farklı Mı

Resim
Ön not: Yazıyı okurken, benim yazarken yaptığım gibi yapıp şarkıyı açarsanız daha hoş olur. Perdesiz gitarın inanılmaz bir sesi var. Ben bunun sesini dinlerken normal gitarla çalınabileceğini sanırdım. Ama büyüdükçe bazı enstrümanların bazı sesleri çıkarmada yeterli olmadığını gördüm. Bir ses mi çıkarmak istiyorsunuz. O zaman ona uygun enstrümanı bulmanız lazım.  Güllerin İçinden öyle ahım şahım bir şarkı değil aslında. Doğru dürüst bir nakaratı yok mesela. Daha çok enstrümanların ve çok sesliliğin lezzetine bırakılmış gibi. Mazhar Alanson'un sesinin daha baskın olduğu bariz. Aslında grubun solisti daha çok o gibi duruyor. Ama diğerlerinin sesini duymadığını söylemek de olmaz.  Bu şarkı beni çocukluğumun haftasonu sabahlarına götürüyor. Mutfakta annemin kahvaltı hazırlama telaşı var. Biz de abim ve kardeşimle uyanmış çizgi film izlemekten sıkılmışız. TRT-2'de belki de MFÖ ile ilgili bir programa denk gelmişiz. Ya da tam hatırlayamadığım bir programa. Bir enstrümanın tanıtımı g...

"Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da"nın Gitar Solosu Üzerine

Resim
O kadar güzel ki. Yağışlı bir İstanbul sabahı dinlemenin verdiği keyfi başka hiçbir şeyden alamıyorum. Nasıl biliyor musunuz? Şarkı Erkan Oğur'un perdesiz gitarıyla o müthiş solosuna geldiğinde sanki yağmurun yeryüzüne değdiğinde çıkardığı sesi taklit ediyor gibi. Yerdeki bir su birikintisine bakıp dinlerseniz sanki İstanbul'a yağan yağmur konuşuyor. Pıtır pıtır, çıtır çıtır bir ses. Anne sözü dinler gibi masum. Öyle güzel ki öyle güzel.

Evimde Olmayan Kütüphane

Resim
Ben ortaokul ve lise hayatım boyunca hep kütüphanelerden kitap aldım. Kitap alacak param yoktu. Lisedeyken Anadolu Gençlik Derneği’nin Gaziosmanpaşa şubesinde güzel bir kütüphane vardı. Şehit olmuş bir edebiyat öğretmeninin kütüphanesiydi. Oradan da çok kitap okudum. Bence belli başlı kütüphaneler varken evde kütüphane oluşturmaya gerek yok. Evet, bazı kitaplar var mesela kütüphanelerde bulamıyorsun. Bu tarz kitapları edinmek gerekiyor. Bazı kitaplar da başucu kitabı olabiliyor. Bunlar bir elin parmağını geçmez bence. Ama kitap bana huzur vermek yerine ağırlık veriyor. Alıp okurum diye kütüphaneme koyduğum kitaplar biriktikçe moralim bozuluyor. Bu yüzden şunu diyebilirim, kütüphaneleri seviyorum ama evimde değil.

Bize Yaşamak Düştü

Resim
  Geçen sene bu zamanlardı neredeyse. Evime dönmeden önce son kez yanında kalayım demiştim. Son gece aynı çatı altında uyuyup, sabah olunca beraber bir kahvaltı daha yapayım; sonra giderim yoluma. Küçüklüğümden beri her yaz böyle vedalaşırdık. Son bir kez ellerini öper, sarılır; artık olmam gereken yere dönmem gerekirdi. Daha çok kalmak isterdim yanında ama her zaman dönmemiz gereken bir yol vardı. Biten güzel şeyler ağır gelirdi bir de. Hiç bitmese, tekrar tekrar yaşansın isterdim. Sonra bir hastane odasında buldum kendimi. Odaya baktığımda, o günkü son kahvaltının üzerinden sanki yıllar geçmiş gibi gelmişti bana. En azından hâlâ bitmedi sanıyorum; buradan sonra, daha üzücü de olsa, en azından biraz daha yaşanacak güzel anlar var diye düşünüyorum ister istemez. Hep olduğumuz yerden farklı bir yerde… Eve dönüşümün son kahvaltı sofrasında değil de bu sefer bir hastane odasında oluyor o son veda. Geride kalan anılar, eski samimi duygular da sanki o hastane odasında bırakılıp gidiyor ...

Misafirin Gidişinin Ardından Boş Tabakları Toplarken Üzülmek

Resim
Size de oluyor mu bilmem. Kendimi bildim bileli giden misafirlerin ardından üzülürüm. Daha birkaç dakika önce yaptığımız o keyifli sohbetin bitmesi, herkesin kendi şahsi işlerine geri dönecek olması üzer beni. Gerçi herkes kendine dönecek ki sonra tekrar bu muhabbetin tadına varsın, diye düşünürüm. Ama işte bir yandan da o tatlı güzel muhabbet keşke biraz daha devam etseydi derim. Hele de o ortam belki uzun bir süre tekrar edemeyecekse. Öyle. Dün bir arkadaşım bize geldi. 25 yıllık dostum, kardeşim. Bir süredir sadece yaz aylarında görüşebiliyoruz. Yurtdışında görevli olarak çalışıyor. Bu sene son senesi. Seneye dönecek artık. Ama onun hep yanımda olmasını isterdim. Yanımda yöremde elimi uzatsam tutabileceğim yerde. Ama kendine bir hayat çizdi. Belli şeyler yaşadıktan sonra da bazı şeylerden geriye dönüş olmuyor. Seneye döndüğü zaman bile uzağımda olacakmış gibi bir his var içimde. O yüzden doya doya vakit geçiremiyoruz. Hep bir hüzün var içimde. "Gitmesi gerekiyor" diye hiss...

Hiçbir Şeyin Bir Daha Eskisi Gibi Olmayacağını Anlamak

Resim
Eskiden olan şeyleri tekrar gerçekleştiririm umudu beni hep ayakta tutan bir sevinçti. Anlık olarak yaşadığım gün içindeki heyecanlar: Ya bir daha yağmurun altında korkusuzca ıslanabilirsem.  Ya o maçı tekrar oynarsam.  Ya o cümleleri tekrar kurabilirsem.  Ya bir daha o odalarda o güzel anları yaşayabilirsem.  Saçma biliyorum ama. Bunları tekrar yaşayacağımı düşünüyorum halen. Bambaşka bir arzu var içimde. Evet o günler zordu. Tekrar yaşamak istemem. Ama o anlar var ya. O güzel anılar. Tekrar yaşayacağız bence.  Tekrar yaşayacağız da eskisi gibi olacak mı emin değilim. Yani bugüne bir etkisi olmayacak. Bir daha eskisi gibi olmayacak. Değerli olan şey bence; bu hisleri, bu anları yaşadım, artık şimdi yaşatma zamanı. Belki yaşatırken tekrar yaşarım. 

Baba Olmak

Resim
Mehmed Zahid özellikle belirtti ve istedi. Ama ben de istiyordum zaten. Yani tabii ki sadece o rica ettiği için de bir sürü yazı yazarım ben. Yeter ki rica etsin. Kitap da yazarım. Ama baba olmak öyle önemli ve güçlü bir şey ki bununla ilgili bir şeyler yazmamak benim gibi birine pek uymazdı. Merak etmeyin uzun etmeyeceğim. Kısa keseceğim. Öncelikle şöyle söyleyeyim. 16 yaşımdan beri falan baba olmak hakkında güçlü bir isteğim var. Bana hep sen iyi baba olursun, derler. Bunun sebebi o zamanlar beri istekli oluşum diye düşünüyorum. Kendimi bildim bileli çocuklar beni pek severler. Bunu bir övünç gibi söylemekten kaçınmak isterim. Bu belki bir huy. Ben de şu hayatta en çok çocuklarla vakit geçirmeyi sevdim. Bundandır kendi çocuğum olsa nasıl olur diye düşünürdüm hep. Allah bana bunu düşünmeye başladığım zamanlardan 22 yıl sonra 38 yaşımda baba olmayı nasip etti.  Aşk nedir bilir misiniz? İnsanın hani gözü başka bir şey görmez. Ben şu an yeniden aşık oldum. Gözüm ondan başkasını görmü...

Ne Yapacağım Bu kadar İnsanı? Vakıf mı Açsam Dernek mi Kursam?

Resim
Düşünüyorum düşünüyorum. İşin içinden çıkamıyorum. Etrafımda yakın ilgi kurduğum bu kadar insanı ne yapacağım. Yetişemiyorum. İhmal etmeden kimseyi kırmadan nasıl bunca insanı etrafımda tutacağım? Yanlış anlamayın. Mesela bir arkadaşım var. Yıllardır görüşmüyoruz, görüşemiyoruz. İstiyorum. Ama olmuyor. Ne yapacağım bunca hayatı?  Kimin hikâyesini hayatımın içinde oldurmaya çalışıyorum. Acaba hikâyesi ilgimizi çeken insanları mı etrafımızda var ediyoruz? Ya da kıskanmadığımız insanları mı? Ya da söz dinleyenleri mi? Gel deyince gelen git diyince gidenleri? Bütün kontrolün bende olması da iyi değil.  En sonunda bir vakıf bir dernek bir ofis açacağım. Herkesi orada bekleyeceğim. Gelenlerle ihtiyaçları-ihtiyacım niteliğinde ilgi kuracağım. Piknik istiyenle piknik, tatil istiyenle tatil, muhabbet istiyenle muhabbet. 

Futbol Mu? Ben Onu Çoktan Gömmüştüm

Resim
Bu ülkedeki futbol kavgalarını falan gördükçe tabirimi mazur görün lütfen ama bir tarafımla gülüyorum. Bu tarafımda taraftarlık yok ama. Zannediyorlar ki ben futbol sevmiyorum falan. Ya da herhangi bir takıma ya da herhangi bir şeye karşı tutkuyla bağlanamam falan. Ben? Tutkusuzluk? Hadi lan oradan. Ben çocuk yaşlarımda her hafta Türkiye Ligindeki maçları sonuçları atılan golleri dakikaları falan defterime yazardım. Hanginiz bu kadar tutkundunuz acaba futbola. Geçin bunları. Ben yıllar önce gömdüm Türkiye'deki futbolu. Hakem tartışmları sırasında hep kendisini haklı gören insanları görünce gömdüm. Transfer tartışmaları esnasında bir takımın efsanesi olarak görülen bir futbolcunun "ben aslında bu takımlıydım, doğuştan bu takımlıydım" filan diyerek rakip takıma transfer olanları görünce gömdüm. Transfer tartışmalarında yine bir takımın formasını giyip "başka takıma gitmem asla" diyerek o başka takıma satılan oyuncuları görünce gömdüm. Transferlere harcanan paralar...

Hasbünallahu Ve Ni'me'l-vekil

Resim
Olum Burak Karaman, bazen öyle yazılar yazıyorsun ki sanırsın dünyanın en iyi yazarını okuyorum. Çıtayı yükseltiyorsun. Sonra bir yazı yazıyorsun. Hiçbir bok anlamıyorum. Sonra da bir hasbünallah çekiyorum. Bu zikri sahabeler uydurmuş biliyor musun? Yani demişler ki bizim için en güzel vekil Allahtır. Ondan daha iyi vekil yoktur. Yalan mı? Sonra bu zikir Allah'ın hoşuna gidiyor. Ulan ne güzel olay he. Allahın hoşuna giden hareket yapmak. sonra da Allah onların bu zikrini resmileştiriyor. Biz de zikir olarak söylüyoruz ki kalbimize işlesin.  Burak, olum, baktın yazı yazamıyorsun. Benim gibi yap. Kendi kendine konuş. Vallahi güzel oluyor. Hem zaten ben demiştim, kendi kendine konuşana şair derler diye. 

B12 İlacını İçmeyi Unutmak

Resim
 B12 vitamin eksikliği unutkanlık yapıyor diyor doktorlar falanlar. Bende de şimdi B12 düşük çıktı. İlaç verdiler. Ama ilacı içmeyi unuttum. Şimdi ben n'apıcam?

Bir Roman Yazsam Hayatım Olur

Resim
 Evet, evet, olur. Ama bir yazsam ah bir yazsam.

duru

Resim
  sokağın köşesinde, kapının önünde tek bir terlik kalmış. çocuk boyunda, pembe. bir ayağın yarıda kalmış adımı, sokağa çizilmiş ve sessizliğe bırakılmış oyunun sesi gibi. geçerken gördüm. kimse kaldırmamış. belki kaldırmaya elleri varmamış. bazen bütün bir hayat, kaldırılmayan bir eşya kadar sessizdir. ve biz yanından geçip gideriz. biraz utanarak, biraz susarak. terlik hâlâ orada. ama o yok. ve bu kadar basit işte: bazen en küçük şey, en büyük kaybın anıtıdır.

DÜMDÜZ

Resim
  "Yürü, dümdüz yürü. Hayaller, hedefler, varabildiğin yerler, dert ettiklerin…" Büyüdüm galiba, istemeden de olsa büyüdüm. Sebepsiz büyüdüm. Bir gün büyüyeceğimi bana hiç kimse söylememişti. Bir çevrenin içerisine doğdum; her çevre gibi bu çevrenin de empozeleri vardı. Yaşadıkça fark ediyorsun bu empozenin de içinin boş olduğunu; sanki biri gelmiş, bu çevreye bu bilgileri atmış da kaçmış: “Bak, bu bizim ideolojimiz. Bunlar bizim savunduğumuz fikirler, bunlar sloganlarımız, bunlar da karşı fikir, görüş ve sloganlar. Birkaç tane önemli olduğu söylenen adam ve kadın var, bu kadar. Bu kadar oğlum, aklında tutamayacağın bir şey değil,” demiş gibi. Bu çevrelerin kaçırdığı en temel şey, büyüme kavramı. Biz büyüyormuşuz. Benim içine doğduğum çevre, insanların birbirini geliştirebileceği bir alan değildi. Belki tek tük kendini geliştiren görürsün; o da tam olarak bu çevreye ait değildir. Gözlerimle gördüm, kendi çevresinden bir kuş misali ayrılıp uzaklarda değişen, gelişen bir insanı...

La Havle Vela Kuvvete İlla Billah

Resim
  Onun gibi olmaktan hep kaçtım. Kürt Bedo, bu laflar sana... Liseden arkadaş Kürt Bedo. Lisede bile anılarla yaşar, anılarla var olurdu. Tanıştığımız ikinci gün, utanmadan "ulan dün ne eğlendik" dediğinde anlamıştım onun azılı bir anı fetişisti olduğunu. Ulan Kürt Bedo, şimdi çıksan karşıma, "merhaba"nın ardına yapıştırırsın şu "ulan lisede ne eğlenirdik be" sözünü... Biz eğlendik ulan, biz! Sen tanıştığımız günden sonra bizimle birlikte sürüklendin anılar içinde. Hiçbir anının öznesi değildin, olmadın. Olman için çırpınan da bizdik. Hatırla otel odasında Beşiktaş-Lyon maçını. Biz o mükemmel maçı anımıza kaydederken, sen sadece oturdun ve sigara içtin. Sen hatırlamazsın işte, yavşak Talişa ne şutlar çekmişti. İyi maçtı ama, klasik Türk takımı işte – iki eliyle bir si... Neyse, boşver. Onlar dikeltemeye dursun, sana dönüştüğümün nedenlerini anlatayım. Bu aralar konuşmalarıma hep "zamanında otostopla şunu yaptık", "çadır kampları, gez...

Yaşamak Bizimçün Dokunaklı Bir Şarkı Değil Ki*

Resim
  Hani hep derler ya; yaşam kısa, tadını çıkar, filan. Bizimkisinin kısa olduğuna şüphe yok da, tadını çıkarmak dediğin nedir ki? Benim payıma uzun zaman tatsızlık düştü. Bana düşen, hep geç kalmışlık, hiçbir şeyin tam olamaması falan. Her tarafından dokunaklılık akar. Ama yaşamak benim için dokunaklı bir şarkı olmadı hiç. Bazen gerçekten böyle geliyor: hayat, ortasında durup ne tarafa gideceğini bilemediğin bir kalabalık. Ve herkesin elinde bir nevi pusula, herkes kendi melodisini mırıldanıyor, herkes kendi şarkısına eşlik ediyor. Peki ya sen? Sen sadece bakıyorsun onlara, çünkü senin pusulan hep aynı yeri gösteriyor ama yollar hep kapanıyor. Senin şarkın başkalarının gürültüsünde kayboluyor. Buna ne kadar canım sıkılıyor biliyor musun? Yok, bilmiyorsun bence. Bilme zaten. Öyle bir derdim yok. Ama şeyi bil mesela, değerinin benden ibaret olmadığını. Bunu bildiğini zannediyorsun. Bi bok bildiğin yok! Sağlam bir siktir çekmek istiyorum sana da senin umuruna da. Ama çekm...

Yazan Ve Yöneten

Resim
Beni bilen bilir.  Kendimi bildim bileli film izler dururum. Son zamanlarda çok sıkıldım ama duruldum. Niye bıktım diye ne sensör ne ben söyliyim. E madem sordun hadi söyliyim. Millet sanıyor ki sinemayı seven herkes film çekmek için yanıp tutuşuyor. Ben de sikefil diye etiket olmuşum bir kere, kurtuluşum yok. Mütemadiyen yakama yapışıp lüzumsuz bir sidik yarışına sokarlar beni. Durup dururken önerdiğim filmi boklar, izlemediğim bir filmi ortaya çıkarıp çocuk gibi sevinir bu dangalaklar. Avuçlarımın arasına bu dingillerin suratını yerleştirip, hafif ama seri darbelerle tokatlamak suretiyle şefkatli bir tonda seslenirim: be abim be kardeşim, ah canım benim, gözlerimin içine bak ve bana derinlerde ne gördüğünü söyle, sence çok mu sikimde? Günlerden bir bayram günü, bir akraba ziyareti, hiçliğin ortasından, sessizliği yırtarcasına cevabını kimsenin iplemeyeceği bir soru yükselir: noldu naptın şu film işlerini? Ah amca teyze başı sonu olan bi proje mi bu sanki napçam, seyretmeye devam ...

Seni Kafaya Taktım Salak Akrep

Resim
     Bir türlü geçmiyor zaman. Geçmeyecise geçmezsen geçme. Müzik mırıldanıyorum -Onun arabası var güzel mi güzel... Nınını ooo ooo- Ruhsuzsun akrep. Ne olurdu sen de yelkovan gibi biraz koşsan. Sabah aç karnına -sıfır kahve ve sigarayla- işe geç kalmamak umuduyla, yıldırım hızıyla, ezile ezile, ve neredeyse ulaşmak amacında değilmiş gibi hayattan nefret ede ede, üç beş ulaşımın, insan etinin ve dahi yağının içinde beze beze ofise ulaşıp raporlar hazırlamak nerden benim işim oluyor ve hayatımın bir tam gününü işgal ediyor. Gel gelelim gidilmek zorunluluğu var hıyar gibi gidiyorsun. İşler bir bir dizildi. Bir bir yapıldı. Yapılmayanlar ertelendi. Ertelenenler ötelendi. Sigara saati beklendi. En beklenmedik anda tak tak tak. Muhasebeden bana doğru uzanan topuklu sesi tak tak tak kıt'a dur. İşler birbiri ardına sıralandı. Sırayla tomorrow'a tayin edildi. Yarınki meetingler bizi bekliyorken öbürsü gün ne bok yemiye duruyordu. Geçen haftadan sarkmış işler var. ...

İnce Belli Annabel Lee

Resim
  Bu gece uyumadım ha niye uyumadım? Akşam 5 de yattım akşam 11 de kalktım. Dışarı çıktım. Can dostumla çay, sigara, yaptım. Sonra yine çay, sigara yaptım. Sonra yine çay, sigara yaptım.     Sonra…  İşe gidesim geldi uykumu almıştım enerjim tavandı, Psikolojim barajı geçememişti. Psikolojimi açıköğretime yazdırmak zorunda kaldım. Her 3 ayda bir belli ücret karşılığında öğrenimini görüyordu psikolojim. Halin keyfin nasıl diye sorduğum da 5.5 saniyede, 2.5 yılı süzgecinden geçiriyor ve diyor ki iyiyim galiba iyiyim iyiyim ve ekliyor, değilim. İyi değil misin? Ulan eşşoğlueşşek yorma beni bir öyle bir böyle yapma bana, açıköğretim de sana ne öğretiyorlar git bunları hocana sor bana sorma  Beni boğma beni bana bırak aynı zaman da bırakma hem ben senin 3 ayda bir olan açıköğretim paranı ödemiyor muyum? ben sana bir şeyler öğreteceksem eğer hocan ne güne duruyor ödevini yazıp yolluyor mu? Hiç sorularını hocana sormuyor musun? Belli oldu desene sen hiç mezun olamayacak...

Dünyanın En Tahmin Edilebilir Adamı

Resim
Bu seninle değil benimle ilgili. Sen sadece bir sebepsin benim için. Beni bilirsin: tipi vasat, boyu kısa, kalıbı zargana. Hani şiddetli bir rüzgarda her an uçabilirim. Dışım içime sirayet etmiş, zavallının tekiyim. Sesimi çıkarıp hakkımı savunamam ama alttan almayı iyi beceririm. Ağzım laf yapmaz, zaten anlatacak pek bir şeyim de yoktur. Belki ‘iyi çocuk’ diye bahsederler arkamdan, kimseye ‘hayır’ diyemediğimden muhtemelen. Besbelliyim, merak edilecek bir şey yok hakkımda. Hep buralardayım, beni arayan eliyle koymuş gibi bulur. Elimden çok iş gelmez, ortalamanın bir tık üstünde veya bir tık altındayım. Ben dünyanın en tahmin edilebilir adamıyım. Kendimi aşağılayıp teselli beklediğimi sanma sakın, iyi özelliklerim de yok değil. Ama sen hep yetersizliğimi hatırlattın bana. Bende eksik ne varsa yüzüme vurdun. Oysa benim şikayetim yoktu, halimden memnundum. Rutinimden şaşmaz, evimden çıkmazdım. İnan bana ben böyle yıkık bir adam değildim. Beni sen bu hale getirdin. Seni görmeden hemen önc...

Bir Başına Pişmanlık

Resim
söylendi bana. gereğinden fazla, gereğinden önce. her cümlenin altı doluydu. boşluğuma denk geldi. bilenler anlattı. yaralanmışlar uyardı. deneyimin diliyle, açık açık. herkesin haklılığı en çok kendine dokunuyor. ben ise dokunmadan geçemedim. bazen insan bildiğini yaşamaz, yaşamadan inanmaz. ben onlardan oldum. kulak verdim — ama kalbimi susturamadım. çünkü yanılmak, inanmaktan daha insaniydi o vakit. dokundum; varlığı dokunmamak olan şeylere. ince çizgiler çekildi önüme. “geçme” dediler. ben çizmemi giydim. sonrasını tahmin ediyordum. bile bile yürüdüm — hiçbir pişmanlığın işe yaramadığı yerlere. yanımda taşımam gerekenleri bir kenarda unuttum. yüreğime hafif gelen ne varsa, yük belledim kendime. yalnızca unutmam gerekenleri aldım yanıma. şimdi hepsi elimde. hepsi ağır. neyle savaşmam gerektiğini biliyorum. hangi duvarın bana ait olduğunu da. duvarlar nasıl yıkılır, görmüştüm tarihte. ama savaştığım her neyse, şerit çekmiş içime. ve şerit içindeyse di...