Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Racon

Resim
     Raconun hüküm sürüp de arsızı uğursuzu terbiyeye secde ettirdiği topraklara destursuz girilmez, sayısız gözü kara delikanlının esamisini rüzgara salmış payitahtta bahtiyarlığa zeval getirmezlerdi. Racon sahipleri en kadim kitaplarda yazmayan, en mutaber hocaların anlatamadığı anlatsalar dahi gayrısının anlamayacağı nizamlar üzerine hüküm sürerler ve unutulurlardı. Rivayet odur ki; tesbih şakırtılarının nargile kokularına karıştığı mahallelerden bir mahallede girişinden çatısına doğru üzüm   asması sarmış, içeri girip sağa dönüldüğü vakit duvarda “Her sabah besmele ile açılır dükkanımız, Selman-ı Farisi’dir pirimiz üstadımız.” yazan bir kahvede boynunda asılı muskası, beyaz mintanıyla belindeki kuşağında duran saldırmayla, omuzlarında kartalkanat gibi duran siyah ceketi ve püskülü yanda duran fesiyle;   delikanlılığı ve efendiliği ile mahallesinde ün ve sevgisini salmış olan Kara Mehmet oturmaktaydı. Uzaklara dalmış bir şekilde aklında çocukluk aşkı Afife va...

Ve O Hiçbir Şey Demedi

Resim
-ne istiyorsun?  yeryüzündeki her şeyi öğrenmek istiyorum. gökyüzündekileri yeterince kavramak, bilimi doğayı anlamak. herkes yaşıyor. kimse bilmiyor yaşamı. yaşamak yüktür sırtıma. ölüm ise hoş gelir bana. çok kitap okuyorum. çünkü işim gücüm yok kitaplardan başka. isterdim işim başımdan aşsın, ilgilenmiyim hayatın anlamıyla. hem o zaman hayat daha kolay geçerdi. yorgun olan bedenim olurdu. ruhum işlevsiz. acılarla kıvranan yüreğim, niçin ürkek göğsümü sıkıştırıyorsun? ürkek miyim? bir yaratıcıya inanmak için cesur olmak gerekir. dürüst ol! cesurum. herkesin bir kederi var. kederleri için acıyorum insanlara. bazı insanlar mutlu gerçi. onlara da acıyorum. yemek ve içmekten başka hiçbir şey düşünmüyorlar. bu kadar kibirli olmamalıyım. ben kimim ki acıyorum insanlara. üç beş hayal kırıklığı, birkaç organ. her şeyin yaratılma nedeni var. şeytan. o da bir işe yaramalı. yoksa niye varolmalı. peki size bir sır veriyorum. aynanıza bakın. hepimiz melekleri konuşuyoruz, adem'den söz ediyor...

Nostalji

Resim
Bu manzaralar beni hasta edecek. Üstüm başım çamura batmış, her yanım pasak. Bir yamaç ortasında, bir bataklık kenarında yatıyorum. Bir elimle bulanık bir suyu karıştırıyorum. Eskiden olsa rahatsızlık duyardım. Bu kir, bu pislik beni iğrendirirdi. Başıma ağrılar girerdi, huzurum kaçardı. Olması gereken de bu değil mi? Dokunduğum bu nemli toprak gerçekten kirli mi? Ormanın ortasında, sislerin arasında bir ev görüyorum. Büyükçe, güzel bir ev. O ev benim mi değil mi bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Ben zaten böyle durumlara alışığım. Aklım arada gider gelir, sık sık unuturum. Artık bileklerime dek daldırdığım elimi sudan çekiyorum. Uzaktan bir köpek koşarak bana doğru geliyor. Kaçardım, kaçmıyorum. Gelip bana yanaşıyor, benimse elimi kaldırıp başını okşayacak halim yok. O yanımda durup dikildikçe kendimi çaresiz hissediyorum. Havada sert bir soğuk var ama üşümüyorum. Evin hemen önünde bembeyaz bir at duruyor, seyrediyorum. İçimi bir hayranlık kaplıyor. Ne zaman bir at görsem ağlayasım geliyor....

Olmadı Yaşarım

Resim
           Hayatımda güzel tek şey, gün doğumuydu sanırım. Her şeye rağmen gün doğumları...               Sıcak bir yaz akşamı, içinden çıkamadığım bunaltıcı düşler ve yeni bir dibe çöküş. Hani derler ya "dibe çöktüm en dipteyim" ben bilmiyorum dip neresidir. Hayat böyledir benim için. Çünkü dünyada gerçek olmayacak kadar gerçek olaylar olur.      İnsan yaşamaya devam etmek için unutmak zorunda. Geçmişini, sevdiğini, düş kırıklıklarını...       Yağmurdan ıslanmış ve yere düşen sararmış yapraklar mezar taşlarına yapışıyordu. Yaprakları izlerken takıldım mezar taşlarındaki tarihe. Burada yazan doğum ve ölüm tarihine takılmayın siz de benim gibi. İnsanlar yaşarken defalarca ölür ve yeniden doğar.      Ellerimi cebime soktuğum zaman görünmez olduğuma inanırım.       İnsanlar arasından geçip giderim. Fark etmez kimse beni. Kar gelmeden önce soğuğu ile ti...

Yalnız

 Saygıdeğer Dostum,      Bir önceki mektubun cevabını beklemeden ikinci bir mektubu yazmamın sebebini merak edeceksin. Dün yaşadığım acı dolu olayı paylaşmak için yazıyorum bu mektubu. Daha önce de sıkça bahsettiğim üst komşumuz ile karşılaştım dün sabah işe gitmeden önce. Hatırlarsan geceleri çok fazla öksürdüğü için uykumu kaçıran bir hastası vardı. Ben de daha fazla dayanamamıştım ve şikâyet etmek üzere kapılarına gidip özür dileyip dönmüştüm. O gün sana yazmamıştım bunu ama özür diledikten sonra epeyce düşündüm ve pişman oldum. Keşke özür dilemeseydim. Sonuçta onlardan rahatsız olmuştum ve ölüm döşeğinde bir hastaları olduğunu bilemezdim. Hem onlara şikâyet ettiğim için rahatsız oldularsa da ödeşmiş olduk.       Hasta olan muhtemelen üst komşumuzun annesi. Birkaç kez dışarıda görmüştüm annesini. Yüzü pek solgun eğer yürüdüğünü görmesem öldüğünü düşünürdüm. Ailecek perişan haldelerdi.      Velhasıl kelam dün sabah her zamanki saa...

Her Şey Hakkında Hiçbir Şey

Resim
tik tak tik tak saatin tıkırtıları başımda her biri birer balyoz birer zonklama halini almaktayken ben lafa söze cümleye nereden nasıl başlayıp nasıl ilerleyeceğimi kestiremiyorum bazen düşünüyorum da bu dünyaya ayak bastığımdan yok yok gözlerimi açtığımdan beri desem daha doğru olur ayak basmak ne haddime benim diye sayıklayıp durmuşum bana mı kaldı işin ucundan tutmak ya da her önüme gelene sayıp sövmek şunun şurasında yok ki bir adam akıllı sesimi yükseltmişliğim benim en ufağından en küçüğünden bir rezalet çıkarmışlığım bile yoktur belki gün gelir biz de yolumuzu buluruz belli mi olur bir bakmışsın hayatın anlamını bulmuşuz yoksa boşa mı izledim ulan ben bu kadar filmi milletin canı sıkılmasın kimse gücenmesin diye yok yere miydi benim bu nezaketim yeri geldi rahatımı bozdum da yetmedi mi yetmez ama yetmiyor işte kardeşim yaşayıp gidiyoruz okuyup izlediklerimizi abartıyoruz anca şahsen ben ters köşe olmamak için yaşıyorum bana bilmediğim sorular sormaya cüret edemesinler diye uğraş...

Bekleme Düzlüğü

  Sabırla bekliyorum. Yapacak birçok işim varmış da bitmesini bekliyor gibiyim. Dışarıdan bakıldığında hiçbir iş yapmadığım savunulabilir. Aslında böyle değil. Yuka da biliyor bunu. Kaç gündür sulamıyorum onu. Böylelikle kendimle birlikte ona da zarar veriyorum. Onu seviyorum. Uzun uzun konuşuyoruz gün içinde. Yapraklarını siliyorum bazen. Çok yoruyor ama seviyorum onu. Laf lafı açıyor asıl konuşulacak konuyu unutuyorum. İnsanları sev-e-mediğim için içimdeki sevgiyi dağıtıyorum eşyalara. Ve yine de yatağın içinde kendimle kavga ediyorum. Bunu yaparken ses çıkarmıyor oluşumdan, bir eylem yapmadığımdan boş boş yatıyor diyorsunuz. Hayatımın kötüye gitmesinden sorumlu tutuyorum kendimi. Karşımda duran tabağı günlerce önce mutfağa götürmem gerekti. Götürmüyorum. Kendimle kavga ediyorum. Tuzak gibi geliyor bu yataktan çıkıp bir şeyler yapmak. Hayali işler üretiyorum kavganın bittiği anlarda. Tabağı mutfağa götürmeliyim. -Hayır! O tabağı götürmeyeceğim. Balık gibiyim. B12 depolarım bo...

Uzunca Durdum

     Fark etmez. O kadar alışmışız ki bu söze fark etmiyoruz. Haddinden fazla fark edilesi şey var. Saati fark etmek konusunda bir fikrim yok. Zamanın samimi bir ölçü olduğuna inanmıyorum. Bir önerim var. Eğer kabul ederseniz zaman daha somut ve daha dekametre bir şekilde ölçülecek. Buna göre "Ne zamandır mutlusun?" sorusuna vereceğim cevap "bilmiyorum, umutluyum" değil; "2 kilometredir mutluyum." olacak.       Haddinden fazla fark etmediğimiz bir şeyler var bu dünyada. Okyanusun altında nasıl bir evren olduğunu bilmiyoruz. 4. Levent'ten önceki Leventler nerede bilmiyoruz. Evrendekiler bir arada bir uyum içinde yaşarken aklım metrobüsün trafiğin tersine doğru aktığını kabullenmekte zorlanıyor. Aklımda aynı dertler; para var, geçmiş var gelecek nasıl sorusunun bilinmezliği var, durak isimlerini değiştirenler var. Sahi neydi şu Atik Ali durağının yeni adı?      Bunca dikkat dağıtan bir şey varken etrafımda her şeyi kalibre edecek birinin o...

Anlatamıyorum

Resim
Üzerime kara bulutlar baskı yapıyor. Ruhumu eziyor, ciğerimi söndürüyor. Role girmeyi beceremedim. Bıraktım senaryoyu, doğaçlama daldım sahneye. Beğenmediler hiçbir zaman fark etmedikleri beni. Sıkıldım artık. Kestik ulan! Atıldım hikâyemden. Gün ağarmak üzereyken bir sahilde buldum kendimi. Ağlamaklı bir baş yaslandı omzuma. Hüzün dolu bir hikâyeyi bırakıp gitti avuçlarıma. Bu hikâyenin hiçbir yerinde yoktum. Birden figüran oldum. Garip bir hüzün çöktü üzerime. Terk ettim orayı. Baştan beri hata bendeydi. Beceremedim ne sorumluluk almayı ne de yaşamayı. Rüzgarın hızıyla dalgalanan deniz, tan ağarırken gökyüzünün kızıla çalması nasıl tabiatın gerçekleriyse dinmek bilmeyen bir acının kollarında yaşamak da benim gerçeğimdi artık. Ben nasıl unuturum avcumun içindeki acıları. İnkar eder, inanmam. Kabullenir, suçlu ararım. Herkes, her şey sorumludur onun ölümünden. Hayata devam etmek zorundayım. En nihayetinde zaman akmak zorunda   ben de acı çekmek. Hayat akıp gider ya onunla ya o...

Monolog

Resim
Bekliyorum. Bir türlü kendimi kaybedemiyorum. Yüzümün ne halde olduğundan haberim yok ama rengimin gittikçe açıldığını hissediyorum. Ellerimi güç bela kaldırıp avuçlarıma bakıyorum, kıpkırmızı. Sokak lambası sırtımı yasladığım duvarı aydınlatıyor. Yanımda bir çöp konteyneri. Leş gibi kokuyordur herhâlde -ben bilmem- burnum pek koku almıyor. Karnımdaki yarıklardan kan süzülmeye devam ediyor. Ne hayal kurabiliyorum ne bir şey düşünebiliyorum. Acaba insan ölmeden önce ne düşünür? Ben bekliyorum sadece. Nefesim kesiliyor. Ölüm, yaşarken rastladığım hiçbir tarife benzemiyor. İçime dayanılmaz bir korku salıp bir yandan da beni rahatlatıyor. Sabırsızlanıyorum. “Sizi ciddiyete davet ediyorum.” Suratımdaki sinir bozucu sırıtış bir anda kayboluyor. Diplomalar, sertifikalar, belgeler istiyorlar; çıkarıyorum. Fazla yer kaplamıyorlar. Zaten pek etkilenmiş de görünmüyorlar. En istemediğim şekilde sınanıyorum. Dağarcığımda olmayan kelimeler duyuyorum tekrar tekrar. Çalışmadığım konulardan sorular b...

Yedi Güzel Adam

Resim
Sözlerime ''Gözlerimin önünde canlar gitti. Cenneti sordum yitirdiklerime, cevap alamadım duyamadım onları'' diye başlasaydım herkesten önce Mete Alper anlardı Sagopa'dan bir parça olduğunu. Buraya koyduğum herhangi bir fotoğrafın hangi dizi/filmden olduğunu en hızlı Habib Özi bilirdi. Mehmed Zahid komedinin ustasıdır. Onun için olsa gerek popüler olan hiçbir şeyi kaçırmaz. Tiyatro, tarih ve gezi üzerine bir yazı yazarsam en çok Ahmet Oğuz ilgilenirdi. Atıf Burhanettin içine kapanık olsa gerek yazılarını bile paylaşmayı tercih etmiyor. Bugün burada bu çıkarımları yapmamda en büyük pay sahibi olan, buradaki her birimizin hayatına küçük büyük katkısı olan ahmet cemil üstadımız. Hayatımdaki büyük değişimlerin baş kahramanı. Sözün güzeli ve eşyanın hikmeti üzerine bir yazı yazsaydım işte o zaman ahmet cemil abimi yakalamış olurdum.  Yedi güzel adam olmak haddimize değil ama her birimizin farklı hayatı, farklı tarzı ve güzel bir birlikteliği var.

Beyaz Ayna

Resim
   Feshane'de yürüyorum. Etrafıma bakınıyorum kimse yok. Ürküyorum. Tek başıma yürüyorum. Her yer o kadar temiz ki. Beyaz mermer gözlerimi kamaştırıyor. Uzakta büyük bir ayna görüyorum. Aynaya doğru koşuyorum. Bir yandan gözlerimi ovuyorum. Korkuyorum. Aynanın karşısındayım. Beyaz bir ayna bu. Gözlerimi kısıyorum. Yavaş yavaş kendini açıyor. Tek kendimi görüyorum. Arkama bakıyorum, tekrar aynaya bakıyorum. Hayır, sadece kendimi görüyorum. Küçüğüm, 4 yaşımda olduğumu görüyorum. Saçım, kaşlarım, gözlerim, ellerim bembeyaz...   Aynada tren beliriyor ve ailem orada beni bekliyor. Bana gülüp el sallıyorlar. Beni cesaretlendiriyorlar. Trene binmem gerektiğini anlıyorum. Biniyorum, en öndeyim. Hareket ediyoruz. Ailem gülüyor. El sallıyorlar. Yüzlerine tek tek bakıyorum. Gözlerim doluyor. Yutkunamıyorum. Yanlarından geçiyoruz. Ağır ağır gidiyoruz. Köşeyi dönüyoruz. Duvarlarda büyümüş halimi görüyorum. Yaşanmış hayatımı ağır ağır giderek izliyorum. Dar koridorda ilerl...

Ben Bunun Neresindeyim?

Resim
Bir şey var aklımda. Bü yük bir fikir. Düşün, düşün,  düşün… Bana fikrimi sormayın. Fikrimi  açıklayabileceğim kelimeleri öğrenmedim.  Kendimi  tanımıyorum. İşte bu yüzden kim  olduğumun da bir önemi yok. Be nimle konuşanlar bilir;  Duyamadım tek rar et, cümlesini çokça söylemek gerektiğini. Sesim çok yüksek çıkmaz ama içimde bir şeyler kıp ır kıpır eder. İçim haykırmak ister. Bu haykırış hırpani değil aksine umut dolu, yaşam dolu, hayatımın her bir saniyesiyle dolu… Büyük bir yanılgının ortasındaymışım. Bir yazı yazdım. Başa dönüp okudum. Ellerim titredi. Tanıdığım ben, bu sözleri duymaktan korkardı. Kabullendim. Kendimi kandırmanın sırası değil. Sıklıkla yaptığım gibi İsmet Özel’den bir mısra karaladım yazımın altına. ‘ ’ Çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan’’ son kelimeyi karaladım. –yazdıklarımdan’’ diye ekledim ardından. Neden dinlerim ki sürekli bu şiiri? Ben bu şiirin neresindeyim? Büyük fikrin önünde duran engeller işte beni ...

Yüzde Bilmem Kaç

Resim
Sıfır noktasındayım. Silahımı doğrulttuğum her hedefte aynı olasılık: yüzde sıfır. Boşuna şimdi yaygara koparmayalım. Mermiler israf olmasın. Herhalde sayıların bir bildiği vardır. Hemen öyle kestirip atmamak lazım. Abarttım yine kendimi tutamadım. Çünkü az da olsa hep bir imkan vardır. Kim bilir. Bir bakarsın küçük adamlar büyük işler başarır. Ama ben oldum olası düşük ihtimallere bel bağlamadım. Diyorum da ben kime ne anlatıyorum? Rüyamı hatırlamaya çalışırken alarm çalıyor uyanıyorum- Zamandan bol bir şey yok elimde. Kalem kağıt alıp hesap kitap yapıyorum. Akla gelmeyecek ihtimaller geliyor aklıma. Kayda geçmedi ama hiçbiri kayda değer değil. Büyük laflar etmiyorum ki kimse beni iddiamdan vurmasın. Sanki bana kaldı. Kurduğum her cümlede bir hata payı: yüzde bir. Bir işe de yaradığından değil hani. Canım öyle istedi. İster alışkanlık de ister takıntı. Ne olur ne olmaz. Beni buraya kadar getiren ihtiyat mıydı? Sonunda cevabı buluyorum. Yuvarlak içine alıyorum. Bütün şüphelerden kurt...

Bir Çeşit Hastane Polemiği

Resim
          Dünyanın yaramaz yılı 2020’nin günleri geçip gidiyor. Bizse gitmekten korktuğumuz yerdeyiz. Buralara gelmemek için aylardır evden çıkmıyor, arkadaşlarla videolu görüşme yapıyorduk. Şimdi geldiğimiz nokta hastane kapılarında nöbet tutmak. Kimseyle tokalaşmayıp, dışarıdan aldığın paketli ürünleri yıkmadan kullanmasan da ayağının altındaki halı kayıveriyor işte. Telaşla ambulansı aradığında aldığın tepki salgın hastalık yüzünden gelemiyoruz, siz götürseniz daha iyi olur gibi cümleler oluyor.      Bizim aileyle aynı durumda olan onlarca hastanın yaşadıkları ise şöyle;      Arabaya zorla binip tedavi olma umuduyla hastane yolunu tutuyoruz. İlk gittiğimiz hastanede kırığın ciddi olduğunu ve orada tedavi edemeyeceklerini öğrendikten sonra ikinci hastaneye doğru yola çıkıyoruz. İkinci hastane sadece salgın hastalık için kullanıldığından üçüncü hastanenin acil cerrahi yani müşahide kısmana varıyoruz. Gelen doktorlar durumun a...

Anları Dondurmanın Yolu

Resim
Sararmış fotoğraflara bakıyorum. Derinlerden gelen bir piyano sesi var. Ağır aksak çalıyor. Gözlerim, güneşin karşı binanın pencere camından yansıyıp tam da yüzüme vurmasından dolayı kısılıyor. Gülümsüyorum. Gülümsemek bir şeyleri değiştirir umuduyla. İçinde bulunduğum ânı yakalıyorum. Ya da öyle zannediyorum. Gülümsemek sanrılarımı artırıyor. Bunu bildiğim için içimi ani bir hüzün kaplıyor. O hüznün çalan piyanoyla da bir alakası var. Bu ânları neden donduramıyorum ben? Neden bambaşka bir kontrol noktası elde edemiyorum? Bunu yapabilsem, akıp gitmekte olanı durdurmak ister miyim?  Ellerini otların üzerinde dolaştırmak kadîm bir gelenek mi acaba? Ben medeniyetlerin hangi parçasıyım? Ellerim otlara mı değiyor yoksa atların üstünde mi geziniyorum bildiğim yerleri? Evet, bildiğim yerler ya. Bilmediğim yerlere açık değilim artık, sanırım. Geçtiğim yollardan yeniden geçmek içimi ferahlatıyor. İçim yeniden o ânları arıyor aynı mekânlarda. Acaba buralarda bir yerlerde donup kalmış ol...

Yapılacak Çok İş

Resim
Boş sayfayı açıp, ellerim klavyedeki harflerin üzerinde gezinmeye başladığında takılıp kalıyorum boşlukta. O boşluk beni uzay boşluğundaki imkânlar gibi başka bir zamanın başka bir ânına götürüyor. Yetmiyor olmayacak şeylerin mümkünlüğünü düşünmeye başlıyorum. Orada her şey gerçekleşiyor. Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken depremler oluyor yerin yedi kat diplerinden içime doğru. Yağmurlar yağıyor ama bunlar birer afet adeta. Zaten ona yağmur demiyorum ben. Başkaları diye bir ülke var. Bu ülkede herkes zalim. Her söz zalim.  Ellerimi bağlamaya kıyamıyorum. Ellerimi bağlayabilsem de serbest bırakmak da hoşuma gitmiyor. Ellerim beni yanlış iplere götürüyor. İpler yükseklere asılıyor. Boynum dar. Boğazım düğüm. Düğüm kötü. Ben iyi değilim. Cevap veremediğim sorulara yüz çevirmek ciddiyetimi bozuyor. Komiklik hoşuma gitmiyor. Sen benim ciddiyetimsin. Filimlerin inmesine az dakika var. Filimler indiğinde ciddiyetim dağılacak. Pompalı tüfekle de dağılabilir. Ben aşkı seçiyoru...

Nerede O Eski Bayramlar?

Resim
Evet çok klişe bir söz artık fakat bu sefer bu söz gerçekten anlamını kavrayacak. İlk defa bir Ramazan bayramı sevdiklerimize kavuşmamızı yasaklayan bir engelle evlerimize geliyor. Her bayram olduğundan farklı olarak insanlar bayram ziyaretleri yapıp büyüklerinin elini öpemeyecek, bayram namazı için en temiz şekilde abdestlerimiz alıp tekbirlerle camilere dolamayacağız. Her bayram kapımıza ellerine, ceplerine kadar şeker dolu şekilde gelen mahallenin küçük çocuklarına kapımızı açıp onlara şeker ya da bayram harçlığı veremeyeceğiz. Böyle bir bayram hayatımıza nasıl gelecek? Belki de bu bayramda el öpmelerimizi sosyal medyanın görüntülü konuşma uygulamalarından telefonlarımızı öperek yapabiliriz. O yüzden biliyorsunuz ki telefonlarımızın da temizliğine dikkat etmemiz gerekiyor. Eğer dışarı çıkıp geldiysek telefonlarımızı muhakkak silmeliyiz. Çünkü malumunuzdur ki her görüşmede o telefonu öpmek bizi hastalığa bir adım daha yaklaştırabilir. Hatırlatmadan edemeyeceğim ki görüntülü...

Hayao Miyazaki Ve Naçizane Sanatsal Görüşler

Resim
Yaptığı sanatın hakkını vererek, kolaya kaçmadan; işi ince eleyip, sık dokuyan sanatçılar benim için gerçek sanatçıdır. Japon manga sanatına hayat veren anime filmlerinin büyük üstadı Hayao Miyazaki de benim gözümde bu sanatçılardan biri olarak yer edindi. Bu sanat Japonların Walt Disney gibi Hollywood’un büyük stüdyolarından esinlenilerek kendi manga sanatlarını anime filmler olarak geliştirmesiyle başlamış. Hayao Miyazaki de dostu Isao Takahata ile birlikte Studyo Ghibli adında bir stüdyo kurarak bize muazzam eserler bırakmaya vesile olmuş. Anime, çoğu insanın gözünde çocukların izleyeceği çizgi filmler olarak nitelendirilebilir fakat Miyazaki ve animeleri eminim ki her yaştan pek çok insanın hayatına etki etmiş, ilham vermiştir. Nitekim ben her filminde bambaşka bir dünyada bambaşka bir heyecanın içinde buldum kendimi. Bugünlerde Miyazaki’nin yeni projesi için çıkan haberde gördüğüme göre; bir anime film hazırlanırken, filmin bir dakikasının yaklaşık bir ayda tamaml...

Not Defteriyle Kalem

Resim
           Çantamın küçük gözünde yer ayırdığım not defterini sürekli kullanırım. Sağ olsun o da bana zorluk çıkarmaz. Hemen eğer başını girer avuçlarımın içerisine… Ya kalem onu da es geçmemek lazım. Arada kırıldığı oluyor ama içinde yazılarımı kâğıda dökmek için bitmeyen bir kömürü var. Not defterimin bu uysalca tavrı kendimi doğaya üstün gelen insan gibi hissettiriyor. Ama ben üstünlüğümü eşyayı kullanmakla değil, ona değerini vermekle gösteriyorum.      Ne zaman not defterini çıkarsam bana doğru bakan, Artık not alma işini telefonundan da yapabilirsin, diyen insanlarla karşılaşıyorum. Ona sadece not defteri olarak bakarsanız, iki mukavva arasına sokuşturulmuş kâğıt yığınından farksız olmaz. Lakin ona beyninizin hafıza bölümünün kontrolünü verirseniz sizin bir parçanız olur. Bir yerde duyduğunuz kitabı ona bakarak anında hatırlayabilirsiniz. Ona bakarak hatırlarsınız anılarınızın küçük detaylarını.      Kalemimle not def...

Milyonzade

Resim
Hepinize iyi günler! Ben birçoğunuzun bildiği gibi başarılı bir iş adamıyım. Hatta bazılarınızın gıpta ederek baktığı biriyim, ne yazık ki gıpta edilecek en kötü kişi olabilirim. Bu ülkedeki nerdeyse her alanda iş yapan şirketlerim var. Böyle bir başarı elde etmek tabi ki kolay olmuyor. Aslında bütün mal varlığımın nerdeyse hepsi karanlık işlerden geliyor. Kendimi temize çekmek ve bu devletten vergi kaçıranların çoğu gibi sözde vakıf işleriyle uğraşıyorum. En mutlu olduğum sahtekârlık da bu olabilir. Örnek alınacak biriymişim gibi yalandan yaptığım işler gazetelerde ve televizyonlarda o kadar tatlı anlatıyorlar ki kendimi tanımasam çok hayran kalırdım. Siyasetin kan damarlarında bürokrasi de ve emniyetin en hassas yerlerinde param sayesinde her işimi hallediyorum. Her gelen zamda arabasına sadece 50 Tl’lik benzin koyan adamdan daha ucuza benzin alıyorum. Zenginlik tuhaf bir şey kimisi yiyecek ekmek bulamazken ben istediğim her şeyi yiyebiliyorum. Geçen günlerde fakir halkın masum çocuk...

Bakkala Git Ekmek Al Çöp Dök Çöp

Resim
           Küçük kardeşlerin yükümlülükleri arasında olmasa olmazlardan bakkala gitmek, ekmek almak ve çöp dökmek. Küçük kardeş olarak az da olsa bu durumları yaşadım. Bu aslında evdeki iş dağılımı ile alakalı ve yapılması gerekli. Buradaki isyanın temel sebebi bunların yaptırılması değil daha çok tek tek söylenmesi.       Şahsen benim yaşadıklarım tam olarak bu. Bakkala git emri peşi sıra evden çıkar bakkala gidersin. Ardından bakkalda paranın artanı ile aldığın çikolatayı yerken eve varırsın. Binaya girip, merdivenleri çıkar zile basarsın. Bir el sana doğru uzanıp, ''çöpü dök'' der. Dünyan başına yıkılır. İstediğin şey çok basit. Dışarıda bir iş mi veriyorsun? İkisini aynı anda söyle. Çöp döktükten sonra eve geldin. Bilgisayar başına geçip; film, dizi, oyun keyfi yapmak en doğal hakkın artık.       Evdekiler keyif çatılmasını sevmez. Odanın kapısı önünde bekler. Sense bakkala gidip, çöpü atmışsın. Başka ne işin olab...

Evde Olmak ya da Olmamak

Rahmetli Shakespeare kadar önemli gördüğüm ve daha kıymetli olan onun kadar kel olmasa da kel olan bilge bir adam şöyle demişti: “Evde olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu…” bütün her şey başladığı zaman. Karantina günleri öyle bir hal aldı ki artık olay ya evde kalır hayatta kalırsın ya da dışarda takılıp ya ölürsün ya da öldürürsün haline geldi. Ordu da mahrum olarak kalan bir arkadaşım daha önceleri Ordu da evden dışarı çıkamadığını çıkarsa da hiçbir şey yapamadığını demişti. Ramazan hani tok olanın açın halinden anlaması içindir ya bu Çin işkencesi de o Ordu da bütün günü karantina da gibi geçen arkadaşımı ve daha nicesini anlamak için muhtemelen. Bu ülke de yıllar sonra biz yaşlandığımız zaman Kenan Evren unutulmuş ve sadece 15 Temmuz ile Covid 19 günleri hatırlanacak.

Hasan Ali Toptaş Beni Yanıltma Sakın

Resim
      - Kalemini sevdiğim yazarların kendisini sevmiyorum.      Bukowski bu sözü yazma sebeplerimden olabilir. Kirada evim olsa vermem. Sürekli içen, kusan, başını derde sokacağınız   bir tip. Dostoyevski arkadaşım olsa bir noktadan sonra yüzüne bakmam. Benden sürekli borç para alır kumara yatırır ya da beni de kumara alıştırırdı. Salinger mesela, evlilik çağında kızım olsa kapısının önünden geçirmem. Kafasına eser birden yazı yazmaya falan başlar diye korku içinde kalırdım. Tabi bu onların özel hayatı herkes mükemmel değil sonuçta. Belki de kitaplarını sevme sebebim hayatlarını sevmiyor oluşumdur.      Hasan Ali Toptaş’ın kitabını okumaya başladım. Kitaplarına bayıldım. Çok özgün bir dil kullanmakta. Türkçeye hâkim ve onu kendi dilinden okuyabilmek büyük bir lütuf. Lakin bu yazarın kendisini de seviyorum diyebilirim. Birkaç röportajını izleme fırsatı buldum. TRT 2 kanalında yayınlanan Doğan Hızlan ile Karalama Defteri programın...

Aşırı İslamcılar Ilımlaştırılıyor mu?

Resim
     Rand Corportration Amerika’nın önemli think-tank kuruluşudur. 1948’de kurulan bu kurum Amerika’nın silahlı kuvvetleri için araştırmalar yapmaktadır. Türkiye’yi konu aldığı birçok yazısı var.        Bundan birkaç ay önce 2003 yılında yayınladıkları ‘’Deradicalizing İslamist Extremist’’ yani ‘’Aşırı İslamcıları Ilımlaştırma’’ adlı bir raporunu 4fakülte kurumu sayesinde okudum. Rapor hakkında derin derin saatlerce konuşabiliriz. İslam’ın ve Türkiye’nin röntgeni çekilmişti resmen.      Raporun derinlemesine girdiğim birkaç yazı daha paylaşmak isterim. Bu yazıda yüzüstü bir yorum yapacağım. Rapora göre 4 grup birbiriyle savaş halinde. Bunu genel olarak hepimiz biliyoruz zaten.         Bu 4 grup; köktendinciler, gelenekçiler, modernistler, laikler.      Saydığımız bu gruplar, siyasi ya da şahsi hürriyet, kadın hakları ve toplumdaki yeri, eğitim, adalet, değişim ve reform başta olmak üzere ...

Neden Şiir Yazmıyoruz Ya Da Yazılanlar Şiir Mi?

Resim
Çünkü şiir söyletecek bir hayat döngüsüne sahip değiliz. O yüzden de ortaya çıkan şeyler şiir olmuyor maalesef. Söyleyiş filan diyebiliriz belki onlara. O kadar çok edebiyat dergisi var ki piyasada. Bi’ hesap yapalım isterseniz kabataslak. 50 tane aylık edebiyat dergisi çıksa, 50 tane de 2 aylık çıksa aylık 75 dergi yapar. Her dergi ortalama 4 şiir yayınlasa 300 tane şiir yapar. Belki daha fazladır bu sayı ama daha az değildir. Ne anlatıyorlar peki bu şiirler. Özellikle bugün yaşadığımız o döngüye ait. Hiçbir şey. Hiçbir şey iddia etmiyorlar. Mesela asgari ücretle geçinen bir adamın acısını dindiriyor mu 250 şiir. Acısını dindiriyor mu diye sordum ama asıl sormam gereken soru buna dair bir çözümü var mı bugünün şairinin. Hiç zannetmiyorum. Bugünün şairinin mi? Evet. Aslında bu 250 kişiye ek olarak o ay şiir yazmamış ya da dergilere şiir göndermemiş şairleri de ekleyerek ortaya 1 kişi çıkarsak. O 1 kişi bugüne ait insanlığın sıkıntılarına dair söylemesi gereken şeyleri söylüyor mu...

Hastalıklı Bir Toplumda Deli Olmanın Güzelliği

Resim
Albert Einstein’dan çokça söz etmiştim bir önceki yazımda. Bu yazıya da onun sözleri ile başlayacağım. ‘’Delilik aptallıktan şüphesiz daha iyidir.’’ Peki, kim bu deliler? ‘’Delilik Nedir?’’ kitabının yazarı Darian Leader güzel bir soru sorar. ‘’Hastaya kendi değer sistemini ve normallik anlayışını aşılamaya çalışan bir klinisyen, yerli hakları kendi çıkarı için eğitmeye uğraşan bir sömürgeciden ne kadar farklıdır?’’ Erasmus ise ‘’En mutlu insanlar akılla bağlarını koparanlardır’’ der. Şimdi bunları bir kenara bırakıp, psikoloji dalının en ilginç olayına göz atalım. Psikiyatri alanının depremi olarak nitelendirilen bu deney Rosenhan  Deneyi(Pat Deneyi).   "Bir kişinin akıl sağlığının yerinde olup olmadığı, akıl sağlığının derecesi kesin olarak anlaşılabilir mi?" sorusu ile başlar her şey. Ardından Rosenhan ve beraberinde 7 kişi gaipten sesler duyduklarını söyleyerek kliniğe müracaat eder. Hiçbir hastalığı olmamalarına rağmen kliniğe yatarlar. Yattıktan sonra bu 8 kişi an...

Geçmişi Görebiliyoruz

Resim
     Hayat ve dünya. Dünya ve zaman. Zaman durdurulması imkânsız ve sadece ileriye doğru giden bir şey mi? Geçmişe yolculuk yapamaz mıyız? Ya da geleceğe? Bu sorular sürekli soruluyor. Üzerine film, dizi çekilip, kitaplar yazılıyor. Bütün bunlar bilimsel olarak kanıtlanmamış, kanıtlanamamış düşünceler.  Newton’a göre zaman ne tözdür ne de rastlantısaldır; zaman kendi varoluş tarzına sahiptir. Zaman, 'Tanrı'nın yayılımlı etkisidir'. Tanrının var olması için zaman da kendi konumunda var olmalıdır. Yaratılması imkânsızdır. Yani zaman hareket sayısı ya da cisimlerin süresi değil hareketin ve cisimlerin var olma kanıtıdır ve herkes için eşittir. Einstein zamanda görelilik kuramını espri ile açıklamıştır. ‘’ Bir adam güzel bir kızla oturup bir saat geçirdiğinde, bu süre kendisine bir dakika gibi gelir. Bir de onu, bir dakika için sıcak bir fırının üzerine oturtun; bu süre ona bir saatten daha uzun gelecektir. ‘’ Einstein görelilik kuramı ile Newton’un zaman ka...

Acun mu, Macun mu?

Resim
     Pazartesi sendromunun bittiği bu günlerde hayatımızı eve sığdırıyoruz. Hangi günde olduğumuzun bir önemi yok. Öyle ki geçenlerde uzaktan aldığım dersi hafta sonu çalışırım diyerek ertelemiştim. Meğer zaten hafta sonundaymışız. Bir öğrenci her türlü bahane üretme yeteneğine sahiptir ne de olsa.      Bu günlerde sosyal hayatımızı teknolojiye hapsettik. Görüntülü konuşmalar, mesajlaşmalar, sosyal medyada gezinmeler oldukça arttı. Yazım, bunların iyiliği ya da kötülüğü ile alakalı değil. Daha çok varlığını üzerime dayatan birkaç şey üzerine.      Son zamanlarda Survivor’u izleyenlerin kitlesi oldukça arttı. Önceleri insanların vakit öldürmek için yaptıkları davranışları saçma bulur eleştirirdim. Artık bu fikri üzerimden tamamen attım. Çünkü bir insan nasıl mutlu oluyorsa öyle yaşamalıdır. Herkesin kendi hayatını mahvetmeye hakkı vardır. Ne kadar az mahvederse o kadar çok mutlu olur. Yani Survivor’un toplumsal yönden etkilerini değil de k...