Hastalıklı Bir Toplumda Deli Olmanın Güzelliği


Albert Einstein’dan çokça söz etmiştim bir önceki yazımda. Bu yazıya da onun sözleri ile başlayacağım. ‘’Delilik aptallıktan şüphesiz daha iyidir.’’ Peki, kim bu deliler?
‘’Delilik Nedir?’’ kitabının yazarı Darian Leader güzel bir soru sorar. ‘’Hastaya kendi değer sistemini ve normallik anlayışını aşılamaya çalışan bir klinisyen, yerli hakları kendi çıkarı için eğitmeye uğraşan bir sömürgeciden ne kadar farklıdır?’’ Erasmus ise ‘’En mutlu insanlar akılla bağlarını koparanlardır’’ der.
Şimdi bunları bir kenara bırakıp, psikoloji dalının en ilginç olayına göz atalım. Psikiyatri alanının depremi olarak nitelendirilen bu deney Rosenhan Deneyi(Pat Deneyi).  "Bir kişinin akıl sağlığının yerinde olup olmadığı, akıl sağlığının derecesi kesin olarak anlaşılabilir mi?" sorusu ile başlar her şey. Ardından Rosenhan ve beraberinde 7 kişi gaipten sesler duyduklarını söyleyerek kliniğe müracaat eder. Hiçbir hastalığı olmamalarına rağmen kliniğe yatarlar. Yattıktan sonra bu 8 kişi anlaştıkları gibi artık ses duymadıklarını, iyileştiklerini söyler. Fakat en erken çıkan kişi 7 gün klinikte kalır. Grupta 7 kişiye gerileme durumunda şizofreni, birine ise manik-depresif psikoz tanısı konur. En uzun duran 52 gün durur. Daha asıl en ilginç noktası başlamadı. Bu deney çok fazla tepki almasına karşın bir psikiyatri kliniğinden meydan okuma gelir. Önümüzdeki aylar içerisinde istediğin kadar sahte hasta gönder hepsini buluruz derler kabaca ve Rosenhan bu meydan okumayı kabul eder. 3 ay sonra kliniğe yatan 193 hastanın 41’inin hasta olmadığını bunların 19'dan emin olduklarını, ayrıca 42 hastadan da şüphe duyduğunu açıklar. Rosenhan psikiyatri alanını iyice rezil edecek şekilde bir cevap verir. Hastane yönetimine hiç sahte hasta göndermediğini açıklar. Şimdiyse bir tanı konmadan önce birkaç belirti göstermesi gerekiyor.
Yazarlara ve bilim adamlarına geri dönecek olursak, size biraz Nietzsche’den bahsetmek istiyorum. Nietzsche Torino sokaklarında düşünceli adımlarla yürürken, meraklı bakışlarla bir şeyi izleyen topluluğu görür. Merak eder ve oraya doğru yönelir. Bu topluluk aldığı tüm kırbaç darbelerine rağmen hareket etmeyi reddeden bir atı izlemektedir. Derken faytoncu kalabalıktan aldığı gazla kırbaç darbelerini arttırır. At aldığı kırbaç darbelerine dayanamaz ve olduğu yere çöker. Nietzsche kalabalığın arasından sıyrılarak ata doğru koşar, sarılır ve gözlerinin içine bakıp tam ona bir şeyler söylemek üzereyken daha fazla dayanamaz ve bayılır. Nietzsche bu olaydan sonra tam on yıl boyunca hiç konuşmaz ve kaldırıldığı akıl hastanesinde ölür. Bu olayı öğrendiğimde aklıma ilk Raskolnikov’un rüyası gelmişti. Dostoyevski bu olaydan önce bu durumu romanına yazmıştı. Bunların yanı sıra bu blog üzerinde yazı yazan Mehmed Zahid kardeşim bana bir gün Nietzsche’nin bu durumunun videosunu izletmişti. Hayallerimde kurduğum suskunluğun videosunu gördüğümde Nietzsche hakkında şunu anlamıştım. O asi bıyığının altında böyle bir duygusallık barındırıyormuş. Videoyu aşağıya bırakıyorum dileyen izleyebilir. 

_______

Goethe: DÜNYA HASSAS KALPLER İÇİN CEHENNEM GİBİDİR. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bahsetsem Ne Fayda

Karanlığa Kahkaha

Dünyanın En Tahmin Edilebilir Adamı